Menyu
Şeriati, Yeniden Gündemde / Cihan AKTAŞ
HAKKINDA YAZILAN MAKALELER [TÜRKÇE]

Şeriati, Yeniden Gündemde / Cihan AKTAŞ

Şeriati, devrimden sonra İran’da dönem dönem gündemin arkalarında kalan, dönem dönem ise ön plana çıkan bir düşünür.

 

Dini aydınlar arasında şu son yıl içinde ağırlık kazanan özgürlük-adalet bağlamındaki tartışmalar, Şeriati ismini yeniden gündeme taşıdı. Şeriati’nin adaletin tesisi ile ilgili olabilirliği özgürlük imkanlarına bağlama eğilimi, bu konudaki tartışmalarda onun görüşlerinin yeniden başvuru kaynağı olmasının nedeni.

 

Şeriati’ye dönük bu yeni ilginin göstergelerinden birisi web blog yazışmalarında, onun adına kurulmuş olan http://drshariati.persianblog.com ‘a gösterilen rağbet.

 

Şeraiti kuşkusuz bir açıdan kendi döneminin aydını: yani, rejim karşısında kayıtsız şartsız muhalif, bununla birlikte önerileri ve ütopyası uygulamanın sınavından geçirilmemiş bir aydın o. Rejim karşısında muhalif olmakla birlikte, muhalefetini aynı zamanda içinde bulunduğu varsayılan dini camianın otoriter ve baskıcı yönüne karşı da sürdürmüş olması, bu bağlamda tarafgir davranmak yerine ilkeler üzerinden konuşmaya özen göstermesi, bu düşünürü benzerlerinden ayırarrak ön saflara çıkartmaya devam ediyor. Şeriati’nin “İslamcı”lığını belirgin kılan özelliği ise, düşüncesini batılı kaynaklara yazlama konusunda nisbeten rahat davranırken, aynı zamanda İslam kültürünün zaman içinde karanlıklara gömülmüş yada kısmen sislerin arkasında kalmış seçkin ve çarpıcı kişiliklerini gün yüzüne çıkarma konusunda gösterdiği çaba. Buna iki örnek, Hazreti Fatma ve Ebu Zer.

 

Şeriati’nin şu günlerde gündemde olmasının bir diğer nedeni, Abdülkerim Suruş’un onunla ilgili olarak yazdığı Şeraiti Hakkında [Ez Şeriati] isimli kitap. Bu kitap Suruş’a neredeyse otuz yıldır bir bakıma Şeriati ile, bir bakıma da onu karşısına alarak sürdürdüğü düşünsel yolculuğu tartışma imkanını da vermiş görünüyor.

 

Suruş’un kitabındaki yazı başlıkları, kitapla ilgili bir fikir verebilir: Şeriati Hareketinin Dersleri ve İbretleri, Şeriati ve Yeni Dünya, Şeriati ve Protestanizm, Şeriati ve Felsefe, Şeriati ve Garp, Şeriati ve Felsefe Tarihi, Şeriati: Zamanın Hafızı ve Şeriati Hakkında…

 

Şeriati’nin İslam ve Modernite arasında gerçekleştirmeye çalıştığı uzlaşma, Suruş’a göre dinin dünyevileştirilmesidir. Suruş kitabında, herkesin din ve demokrasiyi bağdaştırmaya çalıştığı bir sırada kendisinin neden İslam’la devrimi bağdaştırmaya çalışan bir düşünür hakkında kitap yayınladığı sorusuna da cevap vermeye çalışırken, farklı yollardan gitmiş olsalar bile Şeriati ile birlikte dini dünyevileştirme gibi ortak bir amaçları olduğunu dile getiriyor. ‘Dinin dünyevileşmesi’ burada, bütünüyle uhrevileştirilen, öte dünyaya ait sayılan bir dinin dünyaya ilişkin soru ve sorumluluklarını hatırlatmanın bir ifadesi.

 

Şeriati’nin İslam görüşü, içinde bulunduğu dönemde devrimci söylemlerin ağırlıklı olmasının da etkisiyle toplumcu, sosyal adalete ve özgürlüğe vurguda bulunan bir görüştü. Suruş’un İslam görüşünde ise İran Devrimi’nden sonraki yıllarda edindiği tecrübelerle biçimlenen bireyci hatta kısmen liberal, aynı zamanda adalete ve özgürlüğe vurguda bulunmayı sürdüren bir yaklaşım öne çıkıyor. İçinde bulunduğu dönemin icaplarından kaynaklanan nedenlerle Şeriati dinin siyasal boyutuna vurguda bulunuyorken, İslam dünyasının yüz yüze bulunduğu emperyalizm sorunu karşısında, daha sonra siyasal-İslam diye isimlendirilen çizgiyi derinleştirmeye çalışırken, Suruş’un kendi döneminin jakoben mizaçlı Müslüman politikacılarına İslam’ın irfaninve demokratik boyutlarını hatırlatmayı öncelediği söylenebilir. Şeriati bir yanıyla İkbal’den beslenen, başka bir yanıyla da Sartre’cı varoluşçu özellik gösteren türde bir irfanla hemhal bir aydınken, Suruş irfan alanında özellikle Mevlana’yı referans alıyor ve İmam Gazali’ye de saygı göstermekten geri kalmıyor.

 

İki düşünürün ortak bir özelliği, özgürlük ve adalet arsında kurdukları dengede aranabilir: her iki düşünür de adaletin gerçek anlamda sağlanabilmesini özgürlük ve seçme şartına bağlıyor. Her iki düşünürün de çalışmalarında “hakiki adalet hak sözü söylemektir, söyleyebilmektir” şeklindeki ifadede yer alan “hak sözü” açamaya çalıştıkları söylenebilir.

 

Şeriati’nin kadın konusundaki görüşü, ağırlıklı olarak hak ve sorumluluklar bağlamında eşitliğe vurguda bulunurken, Suruş’ta farklılığa dönük, farklılığın irfani anlamlarına ilişkin vurgunun ağırlık kazanması, iki düşünürün dönemlerinin bir diğer ayırıcı etkisi olarak değerlendirilebilir.

 

Suruş’un Şeriati üzerine yazılarındaki başlıca eleştirisi, bu düşünürün bireyi geri plana iten toplumcu yönü üzerine yoğunlaşıyor. Bana kalırsa, 70’li yılların siyasal ikliminden bir hayli etkilenmiş olan o toplumcu görüşüyle bireysel düşünce macerasını içine kattığı sosyolojik açma çabalarıyla Şeriati, Müslüman kişiliklerin toplumsal sorumluluğu idrakın dolayımıyla bireyselleşmesine büyük katkısı olmuş bir düşünür.

 

Kendilik, kendi olmak, kendiyle kalmak, kendini zenginleştirmek ve derinleştirmek, Şeriati metinlerinin değişmeyen temalarından biridir: ‘… Ne zaman başkalarıyla birlikteysem, kendimi yalnız hissetmişimdir. K,Kendimle yalnızken yalnız değildim, ama şimdi bilmiyorum ki bu kendim kim? [Kendilerden] hangisi? Ne zaman yalnız başına kalırsan, bir grup kendisini bende, ben benim işte ben, diye ileri sürüyor ve ben korkarak, perişan ve yabancı biri olarak her birinin yüzüne şaşkınlıkla bakıyor ve kendimi tanıyamıyorum. Bilmiyorum ki ben [içlerinde] hangisiyim? Bu birinci tekil şahıs zamirini kullanmakta ne denli zorluk çektiğimi görüyorsunuz… Bu benlerin içinden ben hangisiyim yada bunlardan hangisi benim, bunu bilmiyorum ki söyleyeyim. Peki, tereddüt içinde olan, bütün bu benlerin arasında dolaşan arayış içindeki ben, [hakikatte] kimdir? Ben aynı kişi değilim. İyi de o ben’i halihazırda işaret eden kim? Doğrusu ya yoruldum, bu işin peşini bırakmam gerekiyor. Peşini bıraktım işte, böyleyken de nasıl tahammül edebilirim ki bu duruma… Bugüne kadar başkalarına tahammül etmenin sıkıntılarıyla uğraştım ama şimdi kendime tahammül etmek hepsinden daha çok sıkıntı veriyor. Görüyorsunuz, yalnız kalmaktan bile mahrum bulunuyorum…”

 

Bu metin bana Şeriati’nin döneminin bireyi bastıran toplumculuğunu onda bireyselliğinin sorularını şiddetlendiren “erken” ya da “haber veren” bir etkiye sahip olduğunu göstermesi bakımından çok anlamlı geliyor.

 

 

 

Kaynak: Gerçek Hayat Dergisi, Sayı 299, 14-20 Temmuz 2006, s.30