Menyu
Ahmet AKBAY / Burjuvazi Tehlikesi
SİZDEN GELENLER

Ahmet AKBAY / Burjuvazi Tehlikesi

Bizler farkında olmadan  bir çok şeye alışmış gidiyoruz. Öyle ki artık  insan ne yediğine, ne kullandığına ve neler yaptığına bakmıyor bile. Burjuvazi hayatımıza öyle sinsi girmiş ki kimse hâlâ ne olduğunu anlayamamış. Yavaş yavaş, tehlikeyi sezdirmeden, uyuyanları uyandırmadan her yanımızı kuşatmayı başarmış.

 

Küçüğünden büyüğüne kadar neredeyse toplumun her ferdi kapılmış burjuvazinin kötü akımlarına. Sokaktaki küçük çocuk bile her şeyin en şık ve gösterişlisini almaya alışmış daha doğrusu birileri tarafından alıştırılmış. Maddi geliri pek de iyi olmayan, hatta bazen olan bazen de olmayan bir genç, bakıyorsunuz ki cebindeki telefonunun kamerası olmadan olmuyor.. Halkın içinde herhangi bir grubun sohbetlerine tanık oluyorsunuz, konu ya bizimle hiç alakası olmayan dizi filmler, ya yapmacık ve sahte kadın programları yada abuk subuk televizyon haberleri. Yani burjuvazi bize ne verdiyse hepsini memnuniyetle kabul etmişiz, sanki bizimmiş gibi sahiplenmişiz.

 

Bu burjuvazi işini öyle ustalıkla yapmış ki, zehrini hiç acıtmadan, hissettirmeden damarlarımıza enjekte etmeyi başarmış ve zehri öyle etkili ki nesiller değiştikçe etkisi devam etmekte ve kapitalist burjuvazi zehirlerine yenilerini eklemekte.

 

Emperyalizm ve burjuvaziye karşı büyük savaşlar vermiş gerçek bir aydın olan Dr. Ali ŞERİATİ burjuvazinin [kendisinin bulunduğu köylerde] insanları sömürmeye başlamasını bakın nasıl mükemmel anlatmış:

 

“Tüketimi üretiminden az olanlar, hiçbir zaman topraklarını, evlerini ve ellerindekini satmazlar. Bundan dolayı o [burjuvazi], köydeki küçük mülk sahiplerinin ellerinde bulunan toprakları satmak için, muhtaç hale gelmelerini sağlamaya çalışır. Ancak onlarda kolay kolay muhtaç hale gelmezler. Çünkü bütün tüketimleri toprağa ve hayvancılığa dayanmaktadır. Bir müddet sonra [burjuva] hacca gider ve oradan köydeki toprak sahipleri için ipek bir takke getirir ve onların başına konulurdu. Bunlara birer birer dağıtıyordu. Onlar da çok memnun oluyorlardı ve “bu gerçekten büyük bir mucizedir!” diyorlardı. Böyle bir hadise bu kesimde büyük bir yankı yaptı. Gerçekten de eliyle kimseye bir tas su vermeyen bu adamın, aniden böyle bir atak yapması hayret vericiydi. Şimdi artık, küçük bir toprak parçasına, bir öküze ve ufak tefek mala sahip olan bu küçük mülk sahibi de, hanların başına taktığı takkeye sahip olmuştur. Ancak bu külahın altına giymesi gereken abasını han getirmemiştir. Yabancı üretimi kumaşı ve abanın içine dikmesi gereken Japon malı astarı alabilmesi için paraya gerek var. İlk kez bu mukaddes külahın altına giyeceği, abayı satın almak için paraya muhtaçtır. İlk olarak böyle bir tüketime ihtiyacı olmuştur. Şimdiye kadar buna ihtiyacı olmamıştı. Bu noktadan sonra, kaybetmiş ve sınıfı yıkılmaya başlamıştır. Çünkü kumaşı şehirden alması gerekiyor. Yine ilk kez olarak, ayağı burjuvazi pazarına basar. Yeni tüketim, onu bu pazara çekmiştir. Hayatında ilk kez, burjuvazinin tüketimini satın almaya başlar. Ancak buna rağmen, abasının dikimini köyde bu tür şeyleri diken “Zeynep Teyze”nin yerine şehrin en tanınmış terzisine vermesi kaçınılmaz olmuştur.

    

Ve yine ilk kez, şimdiye kadar karşılaşmadığı ve ismini duymadığı “dikim ücreti”ni ödemesi söz konusudur. Esasen dikim parası onun için su parası gibi anlamsızdır. İyi de, bu elbiseye ayrıca düğme gerekir. Şimdi düğme almaya ihtiyacı var. Abayı omzuna geçirdi ama, altındaki şalvar hiç de uygun düşmüyor. Ne yapması lazım? Şehre gitmesi, şık bir kumaş alması gerek. Yeni baştan şehre gitmesi, para bulması ve gerekli kumaşı alması merhalesi var! Bilahare abayı ve pantolonu giydi ama, ayağındaki geçmişin etiketini oluşturan çarığı sırıtıyor; buna bir çare bulması lazım. Ayakkabıya en az yirmi tümen harcayacak. Şimdi almazsa fiyatı giderek artacak. Bütün bunlardan sonra, eksikleri bitmemiştir. Bu kez, atlet ve gömlek problemi var. Ne de olsa soylu biridir, çeşitli davetlere gidiyor. Şimdi bakın, bu adam bu yapısı ve kıyafetiyle ne kadar medeni, yakışıklı, aydın ve soylu bir adama dönüştü! Bundan dolayı bu adam, artık tarlada çalışamaz. Bu kıyafeti, ahırla zıtlaşmaktadır artık. Çok iyi, ne olmuş ki!?  Daha önce hayvan gübresini güneşe seriyordu, şimdi de bir çocuğa üç-beş kuruş verip bu işi yaptırabilir.

 

Bu Bey, giymiş olduğu kıyafetlerle, han hazretlerinin [büyük hacı beyin] huzuruna çıkar, nargile içer. Havadan sudan, siyasetten, gökyüzünden sunî aydan konuşur. Ancak bu değişim sadece kendisini etkilemez, eski yamalı çarşaf ve şalvarıyla bir köylü kadınını sergileyen hanımı da artık değişimin etki alanındadır. Onun kocası bir takım elbise alırken, o en az iki takım elbise ve çarşafa bile az gözüyle bakmaktadır. Bunların en lüksünü satın alır. Ardından da bu değişim rüzgarı, yakınlarını genişleyen bir daire şeklinde etkiler. Yakınları kaçınılmaz olarak, onlara benzemek zorunda bırakılırlar. Tamamı eski, basit giyinişinin yerine yeni kıyafet tarzını benimser. Başka ne eksikleri kaldı? Dükkanlar lüks ve kaliteli mallarla dolup boşalırken, üretim durmuştur. Üretimin azalmasına karşılık tüketim kat kat artmıştır. Hepsinden kötüsü harman sonunda üretim ambara gideceğine, Hanın [burjuvanın] dükkanına gider! Borcun ödenmesi için gelecek yılda çalışması gerekmektedir. Buna karşılık, dükkandaki tüketim miktarı, devamlı olarak yükselmektedir. Gelecek yıl daha da artacaktır. Çünkü tüketim teşvik edilir…  Yıl boyunca gösterdiği çabanın neticesi harman esnasında fiyaskoyla sonuçlanır. Ne yapabilir ki? Bunun da kolayını bulurlar, biriken borçları yüzde yirmi faizle altı ay ertelerler. Şerrî yönü de önemli değil, onun da formülünü bulurlar. Hile-i şerrî ve benzeri yöntemlerle mesele halledilir. Dini yönden korkmaya gerek yok faize öyle bir kılıf uydurulur ki, bunu yapan sevap bile işlemiş olur… Gelecek yıl bu borcuna yeni bir tüketim gideri ve tüm borçlarına faiz veya  yeni adıyla vade farkı eklenir… Öyle ki, bir an gelir ve burjuvaya özenen bu küçük mülk sahibi kendisinin dışındaki her şeyin rehin alındığını görür ve bir gece aniden ceketini alıp köyden kaçar…”

 

Burjuvazi hâlâ işini böyle ustaca yapmaya devam ediyor. Kendisine sorulduğunda ise “o” asla kimseye zorla bir şey yaptırmaz. Bu kısmen doğrudur zorla satmaz malını… Ama insan ülkesinin “nefs” kentini işgal etmiştir bir kere.

                  

Ahmet AKBAY

[email protected]