Menyu
Bir İslami Ütopyacının Siyasi Biyografisi / Ali RAHNEMA
HAKKINDA YAZILAN MAKALELER [TÜRKÇE]

Bir İslami Ütopyacının Siyasi Biyografisi / Ali RAHNEMA

Ali RAHNEMA

Ali ŞERİATİ / Bir İslami Ütopyacının Siyasi Biyografisi

Çeviri: Zehra SAVAN

KAPI Yayınları

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Birçok kişi tarafından 1979 İran devriminin fikir babası sayılan Ali Şeriati'nin siyasi biyografisi, bir kişinin sadece hayat hikayesi değil aynı zamanda bu kişinin arkasındaki kültürel, sosyal ve siyasi koşulların da hikayesidir. Ali Şeriati'nin hayatı, Pehlevi hanedanlığının İiran'ın kabul edilen geleneksel durumundan Batı tanımlı mo­dern devlete doğru ilerletmede bilinçli gayret gösterdiği, oldukça hassas bir değişim dönemini kapsar. Ali Şeriati, Muhammed Rıza Şah'ın hükümdarlığı sırasında Rıza Şah tarafından başlatılan dö­nüşümün bir ürünü olarak İran toplumunun geçirdiği ekonomi, siyaset, ahlak, kültür, nazım, nesir, sinema, gazetecilik ve hatta din­le ilgili muhtelif değişikliklerin bir parçası olmuş ve bunlardan çok­ça etkilenmiştir. Birbiriyle çelişen birçok akımın sentezi olan Şeriati, Pehlevi hanedanlığının düşüşünde rol oynayan önemli bir şah­siyet oldu. Bu açıdan bakılırsa Şeriati'nin hayatı, kültürel açıdan zengin ve tarihsel geçmişi eskiye dayanan bir toplumun değişen za­manlar karşısında yaşadığı sarsıntıları yansıtır.

 

Değişim halindeki bir toplum yeni gruplaşmalara tanık olur. Fikir ve görüşler kutuplaşır ve kendi fikir ve görüşlerinin kesin doğruluğuna inanmış olanlar sentez açısından zararlı çıkar. Her ne pahasına olursa olsun ideal modernliğin tarafında olanlar neyin ne olduğu ve ne olması gerektiği konusundaki değerlendirmelerinde, kendini dayatan mecburiyetler karşısında son savunma olarak ge­leneksel dinî anlayışa sıkı sıkıya bağlı kişilerin olduğu kadar katı fi­kirli olurlar. İnançlarında sebat eden gerçek müminler asla sorgulamaz. İranlılar için modernliğe duyulan hakiki ihtiyaç ve İslam'ı koruma mücadelesi birbiriyle çelişen bir ikilem haline gelmiştir. İslam toplumun yerleşmiş geleneksel değerlerinin resmi köşe taşı ve çok değer verilen, güvenilir kültürel mirası iken, modernlik Batı yönlü, değişime yönelik ve gelenek karşıtıydı. Aydınların çoğu için İslam ve modernlik, elde edilen ve vazgeçilen değerler arasında ku­rulan bir denge durumuydu. Modernliğe giden yolun seçimi -ekonomik, siyasi ve ideolojik- ancak din pahasına modernlik benim­sendikten sonra kendini gösteriyordu. Birbirine aykırı güçlü fikir­ler arasındaki bu çatışma, çok az aydını -yılların birliğinin peşindeki üçüncü bir grup- muallakta bırakmıştır. Ali Şeriati de işte bu üçüncü gruba mensuptu.

 

Gençliğinde ve daha sonraki faal yaşamında Şeriati'nin praksisi, inançlarının deneme sahası olmuştur. Kendi ideal toplum görüşü hayatının oldukça erken bir döneminde şekillenmiş olmasına rağmen, bu ideale ulaşma metodu ve yaklaşımı epey dönüşüm ge­çirmiştir. Şeriati zamanla, eylemciye açık olan neredeyse bütün si­yasi mücadele türlerine inanmaya başlamış, daha sonra da reddet­miştir. Deneme yanılma yöntemi, belli bir sosyopolitik çevrede im­kansız görülen bazı siyasi eylem tarzlarının özel koşullar altında geçerli ve etkili olabileceğim gösterdi. Hiçbir zaman önceden açık­ça fark edilemeyen bu özel koşullarda, sosyal bilimlerde doğruluğu kabul edilen önermeler çürütülmeye acıktı. En ufak eleştiriye bile müsamaha gösterilmediği bir durumda konuşma, makale ve kitap­larda açıkça ifade edilen siyasi kışkırtmaya izin verileceği ya da görmezden gelineceğini kim düşünürdü?

 

İnsan Şeriati’yi anlamak için, onun yaşadığı zaman ve mekanın tabiatı ve adetleri anlaşılmalıdır. Onun içinde yaşadığı toplumda mertlik, haysiyet ve fedakarlık faziletti. Haysiyet uğrunda yapılan fedakarlık ise acı getirir. Acı ve özleyişin verdiği zevk hayatın motoru haline gelir. Bu toplumda değerli insanlar bir acısı olan, onunla yaşayan ve hiçbir zaman bunu açığa vurmayanlardır. İnsanı insan yapan, içte ve dıştaki yara izleridir. Zevk ve eğlence düşkünü kaygısızlar, olgunlaşması gereken çocuklardır. Bu gelenekte romantik gençlerin aşık olma gayesi aşklarını tamamına erdirmek değil, özlem ve acıyı bağrına basmaktır. Platonik aşk Doğu'da böyle anlaşılmaktadır. Acıdan gelen yaratıcılık ve orijinallik, Şeriati gibi gençlerin ürettiği şiirlere, nesirlere ve eskizlere dökülür. Şeriati­’nin romantik, siyasi ya da intihara dair olsun, şiiri bir acının hikayesini anlatıyordu. Duygusal aşk hikayelerinin ve hayalinde söylediği mutasavvıfların vecitli sözlerinin hepsi de özlemi ve vuslatın olmadığı metafizik aşkın kalbi yakan hissini anlatıyordu. Uygulayıcı aydın ya da vaiz olsun, her türden devrimcilerin hepsi ütopya aşığıdır ve hepsi de metafizik bir düzeyde dünyevi bir aşığın belirtilerini gösterir. Şeriati'nin daima, bir dava uğrunda ölmeyi arzu eden Marksist devrimcilerin bile, ideal bir davaya ait en değerli varlıklarını feda etmeye hazır olan metafizik idealistler olduğunu düşünmesinin sebebi de budur.

 

Şeriati'nin hayatında çizdiği rota, tesadüfen ya da ilahî takdirin sonucu olarak, devlet burslarıyla Avrupu'ya gönderilen taşralı bir genç neslin izlediği yola benzer. Şeriati örneğinde kültürel tecrübe onda birbirine zıt olan diğer akımlara birini daha eklemiştir. Buna karşılık merakı, Avrupa'da etrafında olup bitenleri sindirmesini sağ­lamış ve Şeriati gözleyip öğrenirken gayesini hiç gözden kaybetme­miştir: ülkesinin sorunlarına çözüm olarak modernlik ve dinin sentezlenmesi. Ondaki şüphecilik ve belirsizlik, cüretkar bir merakı tetiklemiştir. Yeni fikirlere açık oluşu yeni bir dil icat etmesine imkan sağlamıştır. Şeriati'nin ileride zihinleri doldurup kalabalıkları pe­şinde sürükleyecek olan sözleri ile kavramları, işittiği pek çok gün­delik teori ve tartışmanın kolayca anlaşılabilen bir sentezinden baş­ka bir şey değildi. Yamalı doktrini, farklı paradigmaların yeniden tanımlanmış bir karışımından ibaretti. Buna karşılık kullandığı dil ve paradigması kendisini dinleyenlerin zihinlerine ve kalplerine işliyordu. Şeriati hep haykırmak zorunda olduğu acıdan -kendi acısından- bahsediyordu. Büyüleyici siyasi konuşmaları kendisine acı ve­ren siyasi, ekonomik ve dinî bir sistemin yankısıydı.

 

Bu kitap için araştırmalara başladığım zaman Şeriati ile ilgili hiçbir peşin hükme, değer yargısına ya da önyargıya sahip değildim. Onun gençler üzerindeki tesirine ve daha sonra İran'da yaşa­nan hadiselerde bir aydın olarak sahip olduğu etkisine inandığımdan, sadece bu adamı ve hayatını anlamak istiyordum. Onu tanı­dıkça, karmaşıklığı ve etrafındaki sır perdesi bende daha çok me­rak uyandırdı. Elde ettiğim bilgilere dayanarak bir hayatı yeniden kurmaya çalıştım. Mümkün olduğu yerlerde hu bilgiler karşılıklı olarak kontrol edilmiştir. İhtilaflı hadiseler tartışma konuşu oldu­ğu zaman, muhalif görüşler ortaya konmuştur. Ulaşabildiğim bilgi­lerden nasıl faydalandığıma gelince, bir İranlı olarak hala bazı gö­rünmez kültürel akitlerle bağlı olmaktan gururluyum. Ucuz atlat­ma haberler, kalitesiz entelektüel ürünlerin eksikliğini telafi ede­mez.

 

İran'da yaptığım araştırma sürecinde karşılaştığım genç, uzun sakallı bir kitapçı, niyetimi öğrendikten sonra, bana Şeriati'nin ule­madan hasımlarının yazdığı üç ciltlik nadir bir eseri bulmakla kalmadı, beni eserin yazarıyla da tanıştırmayı teklif etti. Kitapları bana vermeden önce dedi ki: "Şeriati hakkında çok şeyler söyleniyor ama bu adamı hiçbir zaman tam olarak anlayamadım. Evliya mıy­dı yoksa şeytanın ta kendisi mi? Eğer onu aydınlatırsan, asıl mükafatımı [ecir] o zaman alacağım." Ben de elimden geleni yapacağıma söz verdim.