Selam ile…
Çok Değerli Site Üyeleri ve Ziyaretçileri!
İnsan hiçbir şey değilken adı anılır bir varlık haline geldi. Varlık alemi içersinde müstesna ve işaret edilen bir yere sahip olan insanın adının anılır hale gelmesi için, onun, arşın, arzın ve dağların yüklenmekten kaçındığı ilahi sorumluluğu yüklenmesi gerekiyordu. İnsan var ile yok arasında, olmak ile olmamak arasında, gitmek ile kalmak arasında, koşmak ile durmak arasında, savaşmak ile kaçmak arasında, cennet ile cehennem arasında, sevgi ile nefret arasında, Cibril ile İblis arasında, ma’ruf ile münker arasında, ateş ile su arasında, akıl ile kalp arasında, Hak ile batıl arasında, aydınlık ile karanlık arasında, gece ile gündüz arasında, gelgitlerin toplamına denk düşen kadim bir hikayenin baş aktörü olarak var oldu.
Tarih, büyük insanlık ailesinin inişleri, çıkışları, sevinçleri, hüzünleri, zaferleri ve sürgünleri ile örülmüş çevrimsel bir hikayesidir.
Bugün içinde yaşadığımız dünya bütün kurum ve yapıları ile büyük bir akıldışılığa, hukukdışılığa ve adaletdışılığa işaret eder. Bu tasarlanmış ve verili hale getirilmiş dünya, estetize edilmiş görünüşü ile bütün çağlardan daha acımasız bir barbarlığın trajik bir fotoğrafıdır. Aydınlanma döneminin, aristokrasinin yumuşak karınlarından faydalanarak devşirdiği yarım akıl bir burjuva dili sayesinde bu dünya, geldiğimiz noktada teknoyaşamın insan bilincini, özgürlüğünü, iradesini ortadan kaldıran acımasız dayatmaları ile beynelminel şirketlerin, tröstlerin ve silah tüccarlarının ekmeğine yağ süren ve mazlumların kanı ile beslenen duygusuz bir dünyadır.
Bu mevzu bahis dünyada insan ontolojik ve epistemolojik bağlamından koparılmış nevzuhur bir yaratıktır artık. İnsan karnı şiş, kalbi katı, gözü yaşsız, hemcinslerine karşı acımasız ve neredeyse kendi kanını emen bir vampire dönüşmüştür.
Yaşadığımız günler vahşet fotoğraflarının sürekli karşımıza çıkarılarak sıradanlaştırıldığı, acının çoğaltılarak yok edildiği, büyük insanlık ideallerinin magazinleştirilerek komik ve anlamsız kılındığı, sorumluluk yüklenmenin akıldışı bulunduğu, muhalif olmanın ve karşı durmanın ateşten bir gömleği giymek anlamına geldiği büyük şahitlik günleridir. Herkes kimin müşahidi olduğunu varsın hesab etsin.
Silah seslerinin, anne feryatlarının ve çocuk çığlıklarının uğultusuna karşı melankolik şarkıların söylenmesini dayatan tüketim ve reklam dünyası, günümüzü gün etmeye, kutlamaları çoğaltmaya ve var olan kötü gidişatı fark ettiğimizde de bizi Mesih beklemeye davet ediyor.
Bu iç karartıcı tablo içerisinde www.aliseriati.com sitesi, Aziz Doktor Ali Şeriati’nin bütün ezberleri bozan, tevhid, adalet ve özgürlük temelinde yükselen devrimci soluğunun teori ve pratiği birleştirici derin etkisinin, yaşanan büyük kırılmanın onarımına anlamlı bir katkı sağlayacağı düşüncesiyle yayın hayatına Mart 2006’da başlamıştır. O günden bu zamana kadar aldığımız geri dönüşümler bize Şehit Doktor’un mesajının ne kadar anlamlı olduğunu göstermiştir.
Bu süre içerisinde çeşitli başlıklar altında yayınladığımız yaklaşık 100 adet makale, 50 bin ziyaretçi, 700’ü aşkın üye bize artık Doktor’un fikirlerinin, tezlerinin, eleştirilerinin paylaşılması, konuşulması, tartışılması ve yeniden üretilmesi için uygun bir zemin sağlamayı çoktan başarmıştır.
Ziyaretçi defterinde de görüleceği üzere aldığımız tepkiler son derece olumludur. Bununla beraber övgülerin insanı körleştiren yapay dünyasından uzak kalmaya çalıştık. Çünkü amacımız her kim olursa olsun birilerini yüceltmek değildi. Velev ki bu Doktor gibi öncü kimseler olsun. Zaten O’nun gibi kimseler övülmeyi elbette anlaşılmaktan daha önde tutmazlardı. Doktor’un kendi ifadesiyle yüzlerce kişiye konuşmak, bir iki kişinin meseleyi anlamasından ve sahip çıkmasından daha değerli değildir. Bu temel ilkelerle yürüttüğümüz bu kısa yolculuk mütevazı ve cılız bir çığlık olduğunun farkındadır. Fakat çığlıkların ortak bir haykırışa dönüşmesi gerekliliğine de inancı tamdır.
Birkaç asırdır büyük bir dağılma ve kırılma yaşayan Müslüman dünyanın uyanışı için fikri ve ameli bir çilenin başlatıcıları ve sürdürücülerinden birisi olan Doktor Şeriati, büyük ön yargıların, mezhebi taassupların kurbanı olmuştur. Taassupların iktidar koltuğunda oturduğu gericilik saraylarının kapısından kovulmuş “haşarı çocuk” Ali, elbette “has oğlan”lar korosunda bir borazancı olamazdı. O, büyük uyanış önderlerine has üslup ve karakteri ile inançlı olmayı çok sayıda dosta sahip olmaktan yeğ tutmuştur. Allame İkbal’in söylediği gibi “inanç, İbrahim gibi tehlikede olmaktır”. İkbal avcılığı peşinde koşmayan cengaverler zaten rüştlerini hayatları ile yaşayarak göstermişlerdir.
Ne yazık ki, bu süre içerisinde üretim ve katkı anlamında bu sitenin üye ve ziyaretçilerinden gerekli ve beklenen destek, açılım, ilgi görülmemiştir. Sitenin kuruluşunun temel esprisi olan ve bizim de şiddetle ihtiyaç duyduğumuz Doktor’un ufuk açıcı fikir ve eylem pratiğinin anlaşılması, tartışılması, yeniden üretilmesi çabası hala akimiyetini korumaktadır. Bundan sonrası için ümidimiz bu çabanın zaman kaybedilmeksizin yerine getirilmesidir. Bununla beraber bu yolculuğumuzda bize teveccüh gösterip yüreklendiren, katkı sağlayan herkese teşekkür etmek bizim için bir borçtur. İsim vermek gereği duymadan bu dostlara katkılarının bizim için ne kadar anlamlı olduğunu belirtmek gereklidir.
Mevla’nın izniyle uzun soluklu bir çaba olmak üzere yola çıkan bu çalışmamız bundan sonra bugüne kadar olduğu gibi Doktor Şeriati okuyucularının ilgi, katkı ve eleştirileriyle umut ettiğimiz verimli aşamalara ulaşacaktır. Çünkü bugün muhtaç olduğumuz şey varlığımızın, varoluşumuzun, varlık sebebimizin gereklilikleri ve sonuçları üzerine tekrar tekrar konuşmaktır. Biz kimiz, neyiz, neredeyiz, ne olmalıyız, nerede olmalıyız? Bugün sorular bunlardır. Büyük varoluşlar için büyük inşalar gereklidir. İnşanın temeli fikrin inşasıdır. Fikrin inşası kişinin inşasının temelidir. Kişinin inşası toplum inşasının temelidir. Bu inşada bu site mütevazı bir katkı sağlamayı başarırsa yüklendiği sorumluluğu bir nebze olsun yerine getirmiş olacaktır.
Fikri çile rahatı yerinde beyler için bir lükstür. Düşüncenin doruklarına elbette taşlı yollardan ulaşılır. Tarihi de zaten şehirlerin büyük caddelerinde değil, ara sokaklarında aramak gerekir. Özgür yarınlara özlem duyanlar kendi enerjileri ve imkanları ölçüsünde katkıda bulunmalıdırlar.
Sözümüzün başını ve sonunu Allah’a emanet edip, Doktor Şeriati’nin o bilinen sözü ile noktayı koyalım: “Gidenler Hüseyni bir iş yapmıştır. Kalanlarsa Zeynebi bir iş yapmalıdır. Yapmıyorlarsa Yezididirler.”