[Bu makale hiç bir ırk ve politik taraf tutmaz]
“Direniş, toprak ve vatandan önce insan içindir. Çünkü üzerinde insanın horlandığı, aşağılandığı, kul haline getirildiği toprağın hiçbir değeri yoktur. İnsanın, üzerinde her türlü düşman saldırısına maruz kaldığı bir vatanın hiçbir kıymeti yoktur.” [Muhammed Hüseyin Fadlullah]
Tanınmış çeşitli ekollerin [milliyetçi, İslamcı, sosyalist, liberal demokrat vs] aydınlarından oluşan Abant Platformu 15-16 Şubat’ta Erbil’de bir toplantı yapacak. Söz konusu toplantı “Barışı ve geleceği birlikte aramak” başlığı ile sunulacak. Platformun içeriği; Türkiye-Irak ve Türkiye ile Kürdistan arasındaki ilişkiler ağırlıklı olarak konuşulacak, yeni Ortadoğu’da bölgenin geleceği tartışılacak, gelecekte uygulanması gereken stratejilerin ayakları oluşturulmaya çalışılacak...
Bu platform; Kürtleri ilgilendiren konular arasında farklı bir başlık ortaya çıkıyor. Bu başlık kendisini tanımlamak istediğinde ırk sorununun netleşmesini beraberinde getiriyor. Serpiştirilmiş bir tablo ile değerlendirilmek istiyoruz! Ki amaçtaki farklı ruhu yakalayabilmek olsun.
Şu halde Kürtler hakkında bir şeyler yazmadan önce, “ırkçılık” nedir, Kürtlerde ırkçılık var mı, varsa ne gibi sonuçlar getirmiştir? Sorularına cevap arayışına geçelim. İsterseniz bu tür soruların cevap arayışına geçmeden Ali Şeriati’den kesitler sunalım.
Kanımızca, Şeriati’de hakikat aşıldı. Zaten hakikatten uzak duran bir kişide İslami aydın olamazdı. Dolayısı ile Türkiye’deki İslamcı aydınların aynası da olabilen ender portrelerden biridir Şeriati. Aydınlarımızın fikri iğdişliğin pençesinden kurtulup rahatını bozarak, ’’pastel bilgelik’’ lüksünden uzak durduğunda ne denli aydın olduklarını nasıl üretken olabileceklerini ortaya koymuş olacaklar. Bu sorun geçmişte medeniyetler yaratan Kürt İslami aydınları için daha bir zorunluluk haline gelmiştir.
İnsanlığın özünü hakikatte İslam temsil eder. İnsan ilişkileri ise aynı zamanda tüm insanlık tarihini oluşturan eylemler dizesidir. Buna göre; ben-i Ademin evlatları, Ademi kimliği gerçek boyutlarıyla kavradığı zaman, insanı Kamil’in nasıl olması gerektiğini de anlamış olur.
Bu açılıma duyulan ihtiyaç, İslam’ı evrensel dini değerler olarak algılamayanlar içindi. Nitekim İslam, insan denilen bu varlığı ’’nitelik’’ ve ’’öz’’ olarak kabul eder. Bu ise bütün ırkların özlemidir.
Elbette hiç bir kişioğlu inanç ve düşüncesinden dolayı hor görülmemeli. Ancak inanç ve düşünceler zulüm ve sömürgeciliğe hizmet ederse, hakkın karşısında yer aldığının ispatını da beraberinde taşımış olur. Bu tür inanç ve düşünceler İslam’a dayandığını iddia etse dahi ifşa edilebilmeli. Bunun da ötesinde söz konusu ifşa, insani ve İslami değerlerin yüklediği bir zorunluluk halidir.
Bu cümleden; Kürtler ve bu coğrafyadaki diğer ırklar, tarihin kendine has yasaları gereği günün birinde evrensel İslam’ın sorumluluk bilincine ulaşacaklar ve yüklenen sorumlulukları taşıyacaklardır. Bu iddianın delili, Kürtlerin binlerce yıl önceki atalarının adalet arayışının tabii sonucu, bugün İslamlaştığı ve İslami adaleti ısrarla eylemleştirmek istediğin de yatmaktadır.
Var olan öz İslam’ın adaletini savunmak, hürriyetini teneffüs etmek, Kur-an’ın Mukaddesatını korumakla eştir. Kürtler on dört yüzyıl boyunca bilinçli/bilinçsiz bu savunmanın ön cephelerinde saf tutmuşlardır. Ancak son beş asırdan bu yana korkunç bir şekilde dini dejenerasyona uğratılmış, kimlik ve kişilikte asimileye zorlanmıştır?!
Kürt milliyetçiliğinin tanımını sağlıklı yapabilen sosyologların hakkını vermek gerek, ancak siyasi atmosferlerden yada değişik ideolojilerden etkilenmeden, vicdanın, aklın ve bilimin dahası Kur-an kıstasları ile değerlendirmek ve Kur-anın öngördüğü normlarda Kürt milliyetçiliği tanımını yapabilmek muhal denilecek derecede zor. Bize göre Kürt [ırkçılık] milliyetçiliğinin oluşması için bugüne dek mümbit bir zemin olmamış, lokal bazı çıkışlarda Kürtleri bütünsel temsil etme hakkın sahip değildir. Son asırdaki marjinal oluşumlar dindışı değerlerden beslendiğinden ötürü de ilgi alanımıza girmez. Ancak sağlıklı bir milletçilik tanımı için bazı kriterlerin oluşması da gereklidir.
Buna göre milliyetçilik ruhunun oluşması için bazı şartların bir arada olması gerekir.
1-Bir milletin egemenliğini kabul ettirdiği belirli bir toprak parçasına sahip olması.[Vatan]
2-Kendi değerlerini [dil, din, kültür sair] hiçbir engelle karşılaşmadan özgürce yaşayabilmesi[Hürriyet]
3-Egemenliğindeki coğrafyanın yaptırım gücünü kendisinde olması[Yönetim]
4-Egemenliği altında farklı bir ırkın olması ve kendi milletine sunduğu hakları egemenliği altındaki ırktan esirgemesi yada kısmi kısıtlamalarla sunması.[Yasama]
Şu halde; Kürtlerde ırk şovenizminin olması için yasma, yürütme ve yargıdan önce oluşması gereken olgular da olmalı...
Yukarıdaki şartların olgunlaşmaya başlama ihtimali Kürtler içim kısmi olarak Irak Kürdistan’ında ki özerk bölgede oluşmaya başlaması ile ileride bölgedeki diğer ülkeler gibi ırkçı klişelere dönüşme olasılığı ise bu çalışmanın dışında...
Kürt ve Türk aydınların büyük çoğunluğunun pek de ilgi duymadığı Kürt tarihi ve kadim medeniyetlerin kurucuları olması, Ali Şeriati’nin özellikle Yunan medeniyetinin temellerini kuranların Kürtler olduğunu itiraf etmesi.
Şeriati’nin Şahlık döneminde ve Kürt halkı adına mücadele eden sosyalist gurupların varlığına rağmen bu tür onurlu çıkışı onun gerçekten cesaret ve tarafsızlıkla sorunları irdelediğini göstermektedir. Bugünde İslami aydınlar aynı olumsuz şartlarda oldukları halde Şeriati’nin cesaret ve tarafsızlığını mercek altına almalı değiller mi?
Onun “Medeniyet ve Modernizm” adlı eserinde, kısa bir değini ile sunduğu Kürt milletinin uygarlıklara olan katkısını “Yunan medeniyeti de hicret eden Kürtler’in kurduğu bir medeniyettir. Kürtlerin Yunana gitmeleri ile başlamıştır. Hepsinden önemlisi ve açıkçası “Çağdaş Amerikan Medeniyeti ve Batı” çok ilginçtir hiçbir zaman Dicle ve Fırat arasındaki yörede ‘Beynen Nehreyn’den söz etmiyor. Çünkü bundan söz ederse geliştirdiği bütün nazariye bir anda boşa çıkacaktır. Oysa bütüncü bir gelişme seyri vardır. Daha önce dediğimiz gibi, Yunan medeniyetinin kaynağı Kürtlere dayanır. Kürtler iki nehir[Dicle ve Fırat] arasında yaşamaktadır. Mezopotamya, dünyanın kültür, medeniyet ve felsefenin merkezidir. Riyazi bilimlerin ilk gelişme gösterdiği yer bu iki nehir arası bölgedir.”...
Ne ilginçtir, Şeriati’nin tamamen tarihi, sosyolojik ve bilimsel boyutu ile değerlendirmek istediği bu konu, müslüman Kürt halkına farklı ırk zehirini zerk etmek isteyen ihanet çemberi kralları tarafından manipüle edilerek kullanılmaktadır?!
Nitekim ılımlı [yeni] İslamcıların önderliğindeki Abant platformu, karabulutlar olarak Kürt halkının bağrında gezen ölüm mangalarının yerini, farklı bir stratejiye bırakmanın başlangıcı olacak! Tam da milliyetçilik pazarlarının iflas ettiği bir dönemde...
Başını ılımlı İslamcıların çektiği platformda, Kürt halkına bazı değerler adına önümüzdeki onlarca yıl uygulanılması istenilen senaryoların görüşülmek istendiği sinsilik. Geçmişin kahramanlıkları ile övünen milletler eğer yaşadığı dönemde atalarından daha ileride değil ve onların manevi kültürünün mirasını koruyamamış iseler, mirasyedi suçluluğunun verdiği aşağılık kompleksini saklama gayretinden başka ne üretebilir ki? Ekonomik, Siyasi, Dini, Askeri, Kültürel güçleri yaptırıma dönüştürmeyi İslam ahlakı ile bağdaştırmak öz İslam’dan uzaklığın en güzel ve açık örneği olmalı.
Bugün hala 15 ten fazla etnik kimliklerin yaşadığı Anadolu coğrafyası, bağrında beslediği 26 medeniyetin kalıntılarına rağmen, yüzyıllar, binyıllar kültür birikiminin bir ırk ve dil şovenizmi uğruna yok sayılması, dahası bu şovenizme kurban edilen ilahi din. Ne hazin!
Oysa daha 60 yıl önce 2. Dünya savaşından çıkan Avrupa, bugün sahip olduğu çok [multikültürel] kültürlülüğü kendisine ait bir zenginlik olarak görmek ise başlı başına bir konu...
Merhum Şeriati, yine “Medeniyet ve Modernizm’’ adlı eserinde, Mısıra yaptığı seyahatte, Piramitlerin yapılışında çalışan kölelerin toplu mezarları önünde şu notları tarihe düşer. “...Ne bizi bilen ne de bizim bildiğimiz insanlara karşı savaşlara sürüklediler bizi. Hiçbir zaman küçümsemediğimiz insanları öldürmeye zorlandık, ...Lanetledim medeniyeti. Binlerce yıl atalarıma yapılan zulme karşı içimde nefret ateşi yanmaya başladı...’’
Şeriati İranlı bir düşünür olduğu halde acaba neden kendini beş bin yıl önceki kölelere atfedip onları kendisine ata seçmişti?
Cevabını Şeriati’den almak, tarafsızlık ve vicdan adına en uygun olanı olmalı. “Yine kandırıldık ve uyutulduk ve köle olduk. Özgürlüğümüzü bize veren dinimizi öylesine farklı yaşıyoruz ki. Saray değil bir çamur evde yatan peygamberlerden sonra bazı sıfatlar adı altında saraydan emirlerle yaşamımızı değiştirip dinimizi unuttuk. Peygamber hiç rahat yünlü yatakta yatmamışken, ümmeti, ümmeti diye geceleyin gözyaşı dökerken, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar zulümle savaşırken bizler de bir başka düzenin köleleri olduk. İslam’ın bize verdiği kölelikten halife olma sıfatını biz halifelikten köleliğe çevirdik. Sistemin çarklarını kırması gereken bizler, sistemin çarkları arasında eridik. Sonra biz de ya kendimize saraylar yapmak için mala ya da başkasına saraylar yapmak için bazılarına köle olduk. Ey dostum! Sen mezarlar için kurban edilirken biz saraylar için kurban edildik...”
Mısır medeniyetinin omuzlarında yükseldiği o günün köleleri ile bugün aynı kaderi paylaşan Kürt halkının kaderi arasındaki çarpıcı benzerlik. Ne kadar da ilginç benzerlik, değil mi?
Sorun “Yeniden bir ırk yaratmaya gerek yok, o zaten var” sorun o ırk[Kürt]’ın kendi küllerinden kendisini yaratabilen biri olduğunu anladığı gün yeniden bir medeniyet kuracak kadar asil olduğunu görebilmesi! Ne var ki, ırkın asilliğini belirleyen kriterler taşıdığı ilahi değerlerle özdeştir. Bedirhan’ın veciz bir sözü bu gerçeğe ayna olacak türdendir.
Bedirhan;
‘’Bu ülkenin İmparatoru Osmanlı sultanı değil benim. Eğer o benden daha güçlüyse ben ondan daha asilim’’ der.
Birde meşhur Kürt atasözü vardır.
’’Düşmanın karınca bile olsa, düşmanın olarak kaldıkça uyumamak lazımdır’’
İnançlı Adem evlatları ve Kürtler; babalarının ilahi dinini, kimi ihanet çemberi krallarının saltanat ve saraylarına peşkeş çekmesi, İslami terimleri kişisel ve örgütsel materyal olarak kullandığını görmesi, omuzlarına ne denli ağırlık yüklediğini anlamaları, gerçekten ama gerçekten zor değil mi?
Kaynak: www.fikritakip.com