Menyu
Sireti Suretin Önünde Gitmeli İnsan / EDİTÖR
EDİTÖR MAKALELERİ

Sireti Suretin Önünde Gitmeli İnsan / EDİTÖR

“Mutlaka Allah, sizin suretinize ve mallarınıza bakmaz.

Yalnız ve yalnız sizin amellerinize ve kalbinize bakar!”

Hadis

Müslim, Birr, 33; İbn Mâce, Zühd, 9; Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539

 

Sûretimi görüp de şu fakîre levm eden

Sîretime erseydi sûretimi görmeden

[Ganiyyi Muhtefî]

 

 

Uzun bir aradan sonra Editör olarak bir yazı kaleme almaya müesser olduk. Elhamdülillah. Fakat mevzu derin olunca dili olmayan kalbin dili olmak kolay değil. Siret ve suret üzerine düşünürken Ganiyi Muhtefî’nin muhteşem beyitini de görünce yazmadan edemedim.

 

 

Allah’ın sünneti ile insanların sünneti arasında gidip geliyoruz çoğu zaman. Allah siretlere bakarken biz suretlere bakmayı seçiyoruz. İmaj her şeydir bir vird-i zeban! Geleneğimiz imge ve simge imparatorluğu gibi!  Bugün görüntülerin egemenliğinde bir korku imparatorluğu hakimiyyetini kurmuş! Türk aklının dehalarından Hoca Nasreddin’in güzel deyişiyle ye kürküm ye meseli. Değer üretiminin yok edildiği, gevezelik ve beyhude tartışmaların başat sayıldığı bu psikoz dünyasında suretler adeta gözlerimizin içine sokularak zihni melekelerimiz dumura uğratılıyor.

 

Suretler siretlerin elbette şahididir, başka şahit aramak da zaiddir. Siretsiz suretlerin vaaz kürsülerini işgal ettiği bir suratsız adamlar zamanındayız. Siretsizler, sûret-i haktan görünerek suratsızlıklarını gizliyor. Ne utanmaz yüzler gizliyor o meş’um perde. Sûret-i haktan görünüyorlar. Sûretâ haktan görünmek merdin işi.

 

Hakikati arayanlar, siretlerin peşinde koşar ve koşmalıdır. Ara sokaklara dalmalı, patikalar yürümeli. Büyük meydanlarda ve caddelerde süsler lambalar ve taklar vardır. Hakikat büyük meydanlara ve caddelere yabancıdır.

 

Siret, suretin hakiki vechesini faş eder. Suret perde, suret setre. Siret kapı, pencere. Siret sükut. Sükut çaresizliğin şuuru. Suret gürültü.

 

Suret yalancı ve ruhsuz, siret hakikat. Hakikat; bazen acı, bazen keder, bazen ayıp, bazen yasak, bazen sevinç, ama hep hakikatin kendisi. Bugün dünya milletlerine bir bakarsanız ufkunuzu süslü görüntüler sarar. Büyük Britanya bugün demokrasinin beşiği sayılıyor. Suretleri temiz. Oysa Londra metrosunda binlerce Hintlinin kanı vardır. İspanya güzel görüntülerinin arkasında binlerce onbinlerce İnkalının, Mayalının kanlarını gizler. Birleşik Devletlerde elli yıl öncesine kadar siyahlarla beyazlar ayrı tuvaletlere girer, ayrı lavabodan ellerini yıkardı. Otobüste beyazların oturma hakkı vardır, eğer ayakta kalmış bir beyaz varsa siyahi ona yer vermek zorundadır. Siretler bize başka bir şey söylüyor. Görmeyi bakmak zanneden tepegözler elbette sirettten habersiz kalacaklardır.

 

Modern dünya boyaların, cilaların, allıkların, maskaraların dünyası. Görüntü ve imajinasyon geçer akçe. Hakikat namına bir nüve taşımayan suretler, siretlerinin kepazeliğini gizlemek için dış görünüşlerini şeytani bir alıcılıkla allayıp pulluyor. Değerlendirilmelerin ölçüsü çıkar ilişkileri tarafından belirleniyor. Sürekli değiştirilen suretler görüyoruz. Öyleki herhangi bir suretin siretine vakıf olamadan yeni bir suretle karşılaşıyoruz. Böylece her hangi bir hakikat sırrına vakıf olamadan yeni bir suretle oyalanıyoruz. Sonunda siretleri unutup suretler üzerinden bir anlam ve değer ölçme, biçme uğraşı vermeye başlıyoruz. Bu modern aldanma ve aldatmaca hakikatın ortaya çıkmasına mani teşkil ediyor.

 

Geri kalmış ülkeler için üretilen, yaygınlaştırılan suret modeller sermayenin büyük eziciliğini gizlemek için son derece verimli! Sonuç ise suretlere bakmaktan alıklaşan fertler, suskunluğu, acı bir gülümsemeyi yada ağıt yakmayı tercih ediyor.

 

Suretlerle aldanan ve aldatılan yığınlar hayatın acımasızlığı karşısında işleri sarpa sarınca ve kendilerini o zamana kadar aldatmış olan suretlerden de bir imdat gelmediğini görünce artık küfretmek yolunu seçiyor.

 

Aldanmak çoğu kez mutlu eder insanı. Aldanmış insan mutlu bir insandır. İnsan büyük bir aldanma içerisindedir. Mümin kişi de ancak üstün bir ‘aldanmış’tır. Ancak suretin değil siretin aldanıcısı. Siret hakikatin belgesi. Bazen yazılı, bazen sözlü. Yazılıyken kağıtlarda, sözlüyken dillerde. Ama sürekli. Suret anlık. Yazısız belgesiz. Gör geç. Göz banalların delili. Siret daha yüce daha ulvi.

 

Suret bakmak, siret görmek ve bilmek. Yaşadığımız topraklar hakikaten siretler coğrafyası. Oysa bugün siretler susmuş, suretler ufkumuzu kaplamıştır. Bu toprağın havasına yabancı, suyunu tatmamış, toprağına ayağı deymemiş siretsiz adamlar kendilerini lâ yüs’el addediyorlar. Suretleri insan sınıfına ait görünen siretleri gayri insani mahlukatı hatırlatan bu insanlar hangi kültürün tavlalarında beslenip semirdiler?

 

Suretler dünyasında ölümler, açlıklar, mahrumluklar birer istatistik verisidir sadece.

 

Suretler siretlerin aynası oysa. Sireti suretin önünde gitmeli insan. Yal dervişlerinden, şal dervişlerinden değil hal dervişlerinden sormalı hikayemizi. İlim bir nokta değil miydi? Suretler çoğalttı onu. Hakikatin nüvesine varmak için suretleri azaltıp, siretleri çoğaltmak lazım bu zamanda. O büyük sözdeki gibi; ‘tanışlarını azalt’.

 

Siret ve suret beyanındaki bu yazı meramını anlatabildi mi? Yoksa okuyan da ziyanda yazan da. Yani bu yazı bizatihi kendisi suretlikten kaçıp siret olmayı becerebildi ise ne mutlu ona.

 

Şem-i cemali döner pervane-i aşikun

Zan ider ol cahilun devr ile isyan olur [Niyazi Mısrî]