''Düşünce arayışı süreci yaşayan 'kişioğlu'nun bu süreçte kendisi olma arzusu ne de güzel bir duygudur.''
''Ebu-Zer'le başlayıp onu tanımaya tanımlamaya çalışmak… Bu süreçte zaman zaman birbiriyle çelişen fikri yaklaşımlar sunmuş, direnişinin felsefesini bütünsel elde edemeyen bir kişilik! Ali Şeriati'yi böyle tanımlamak doğru ve vicdani bir yaklaşım mı?
Ali Şeriati kimdi? Ne yapmak istedi?
Bu tür soruları sorma ihtiyacı kişisel bilmezlikten ötürüdür. Şeriati; kısa sayılan hayatına günümüzü de sığdırmayı başarmış bir fikir adamı olarak, bilgiyi kendisine silah edinerek mücadele sahnesine çıkmış milletinin ufkunu aydınlatmaya adanmış bir aydın. Yetinmeyip, bilginin nasıl ve hangi metodlarla eylemselleşmesi gerektiğini pratiğine yansıtan devrimci bir ruh olarak tanımlamak da mümkün mü? Mümkün, ancak bu tür cevaplar kısır döngüyü de bünyesinde taşıyan açılımlardandır.
Onun; ''Zer'',''Zor'', ''Tezvir'' üçlüsünün birliktelik ilişkisini, Kur'ani eksende değerlendirmeleri ve bu üçlünün günümüzdeki duruşu ile topluma dayatmak istediği tanrılık algısı, İslam öğretilerince kınanmış değildi. Ne var ki; modern Batının kendisine has pragmatik söylemlerin arkasına gizlenen bu uğursuz üçlünün maskesini, sadece Doğu, özellikle İslam ve İslami öncü kişilerce deşifre edilebilirdi. Bunun içindir ki; Ebu-Zer, Ali Şeriati'ye göre bir sahabi olmaktan öte, başka anlamlar taşıyordu ve günün insanına mesajı vardı.
Onda gördüğümüz ve yakalamak istediğimiz düşüncenin eyleme dönüşü ve dönüşümün hangi alanda olması lazım geldiğidir. O, bir milletin yazgısının değişebilmesi için ilk hareket noktası olarak, milletin, birey(ben)'i hedef seçmesini ve buradan başlamasını iyi bilmişti. Bundan ötürüdür ki o, kendisine her zaman olmasa da, İlahi öncüleri ana eksen almıştı. Ve direnişini İran'da yoğunlaştırarak İslam dünyasına da mesaj ulaştırmak istemişti.
Modernizm ve medeniyet arasındaki anlam kaymasını ön planda tutmayı da başaran Şeriati'ye göre; Batı, İslam ümmetinin yaşattığı geleneksel (katkılı-edilgen) İslam'daki ısrarcılığı, bununla İslam dünyasını tüketim toplumu ve üretimsiz pazar sektörü yapmak istediğindendi.
Batı'nın medeniyet algısı ile Doğu'nun medeniyet ölçüsünde mihenk farkının bulunduğunu, Batı modernizmini medeniyet olarak tanıtmasındaki ısrarcılığı gerçekte sömürgecilikti. Gerçek medeniyet ise İnsani değerlerle yüklü olan Doğu kaynaklı idi. Batı için bunun bir anlam ifade etmediğini Doğuyu anlamak istemediğini ısrarla tekrarlamayı ihmal eteyen bir kişilik Şeriati. ''Batıllıların ısrarcı İslam'ı derken batının çıkar ve menfaatlerine destek olan, siyasallığını yitirmiş, saltanat ve kabile iktidarlarının yaslandığı koltuk değneği İslamdı!''
Yalnız İran halkına adanmış kişilik olmayan Şeriati, Cezayir kurtuluş mücadelesine desteği kendisine en iyi örnektir. Halkların derin uykudan uyanmasını ve uyanışın gerçekleşmesinde kendi tabiri ile ''Bizi rahatsız etmeye gelmişti''. Kalemle ''Hacc'' adlı eserinde net dille belirtmeye çalışmış. İslam dünyasının yeniden dirilişini, mahşer'i hareketlilik ekseninde beklemişti. O'nun bu özlemi hala gerçekleşmediği gibi yeterli anlaşılamadığı, mesajının net algılanmadığı ise alenidir.
Yaşamı boyunca özellikle ''Tevhid ve Şirk'', ''Adalet ve Zulüm'' kavramı ekseninde düşünceye yoğunlaşan Şeriati'nin, düşüncelerine bütünsel aşinalık gerçekten zor ve belli entelektüel birikim ile uzun ve yorucu çalışmayı ister.
Başta Batı medeniyeti olmak üzere, Doğu'ya ait diğer medeniyetlerin beslendiği kaynaklara olan aşinalık, ürettiği eserleri ile sözkonusu halklara sunmak istediği çözüm metodları, sahasında yetiştiğinin tartışmazlığını da göstermiştir.
İslam medeniyetini ise; kişioğlunun geçmişinde olduğu gibi geleceğinde de kıstas alınmasını ''Fıtrat'' gereği tartışmasız olarak kabul eder. Ancak yozlaşmamış, hurafe ile bulaşmamış, dış etkenlerden arınmamış, olasılıkta ise yeniden öze dönmüş arı halinin kıstasıdır. Bu arayış onu son anına dek terk etmez.
Şeriati, Batı'nın gurur, Doğu'nun ise korktuğu modernizm gizemine; adeta kendisine has ekol ve sosyolojiye olan güçlü aşinalığı ile yüzündeki perdeyi parçalayarak tılsımı bozmak istemiş, arzusundaki başarılık payı ona başarısının hazzını da tattırmıştı.
Şeriati'ye göre Tarih Felsefesinde ilham kaynağı Habil ve Kabil'dir. Ona göre hayatla özdeş olan bu savaş öyküsü, ’’tarih felsefesin’’i, Adem’in öyküsü ise ’’insan felsefesi’’ni oluşturur.
Fikirlerinin cesaretle yoruma açılması gerektiğine inandığımız ülkemizde ise geleneksel İslamcıların çoğunluğu Şeriati'nin fikirlerinden ziyade hayatı hakkında dahi tatmin edici bilgi yetersizliği girdabında.
Bunun dışında kalanlar ise fikir ve inanç olarak kendilerini Şeriati'nin düşüncelerine yakın hissettiklerini kabul edenlerdir. Ali Şeriati'nin fikirlerine yabancı kalmamak çabaları bu ekolün İslamcı tekellerince soğuk yaklaşımlar, yer yer acımasız eleştiri ve İslam dışı tenkitlere uğraması yadırganacak türdendir.
Sağlıklı (metodik) yaklaşımlarla Şeriati'nin fikirlerini anlamaya çalışmak, yorumlamak sonucuna katılmak/ katılmamak cesaretini gösterenler ise marjinal gurubu oluşturan entelektüellerdir.
Yaşadığı dönemde ''İran solu''nun onu kendisine yakın görmesi, solcu akımın sloganları ve kıstas olarak sunmak istedikleri olgular, Şeriati'ce yorumlardan alınmış olması ya da yakın anlam taşıdığından ötürü olabilirdi. Konu ile örneklendirme kadın ve mülkiyet hakkı değer ve sorunlarıdır. Şeriati'nin sol(marksist) düşünceye mensup değilse, yatkın olduğu iddiası hiçbir zaman delillerle ispatlanamadı.
Bilakis; O, Marks(marx)'ın ''Din afyondur'' sözünün arkasına gizlenerek batı dünyasına sunmak istediği şifreyi yakalamak ve onu deşifre etmekte gecikmedi.
Şeriati: Fiziksel olarak İslam devrimine ulaşamadı, ancak o hala devrimin içinde. Bugün yaşasaydı, devrim'den sonra oluşumu devam eden evrim'e katkılar sunacağı, özellikle (yapıcı) özeleştiri'lerini çekinmeden sunan bir karekter olarak yine hak ettiği yerde duracaktı.
Ebu-Zer'le şekillenen Ali Şeriati'nin ideallerindeki sosyal adalet ve ahlak öncüsü en kusursuz insan tipi bizce İmam Ali'dir. Bu iddiayı Safevi Şia'sı, Ali Şia'sı adlı eserinde yakalamak zor değil.
Adem'in varisi Huseyn'de ilginç çıkışları olsa da, o kendine has kişiliğiyle Zeynebi rol üstlenir. Mücadelede başarının ilk sırrı korkuyu alt etmeyi belirler. Direnişte herşeyden önce korku psikolojisini yenmeyi tercih eder.
Onun için ideal olan toplum ve devlet anlayışı ile devlet mekanizmasının nihayi sorumluluğunu üstlenen Erdemli kişinin, taşıması gereken kriterler nasıl olmalısı bize göre tam netleşmiş olmasa da, Velayet (Velayet-i Fakih) kavramı kendisine değerli anlamlar çağrıştırmıyor değildi!
Belki direnişin yüklediği ağır sorumluluk ve zaman yetmezliği, onun bu konularda daha derinlemesine düşünme ve düşüncelerini yansıtmasına elvermedi.
Her halukarda onun ideal devrim anlayışı, İslamın öngördüğü toplumsal değişimdir. Diğer anlamı ile Halk dervimi'dir ki; ancak bu anlayış ve hareketlilikte oluşmuş bir devrim Meşruiyetini ve devamlılığını koruyabilirdi. Bu cümleden; Kendisi olma yolundaki İslam dünyasının hareketliliği ve süreci aşamasındaki konumumuz, onu anlamayı gerekli kılar!
Onun, Mele, Mütref, İmamet, Velayet, Adl, Kıst, İnfak, Nifak, Bel'am, Karun, salih-amel sair kavramlar hakkındaki geniş ve derin siyasi anlamlar taşıyan terimlere getirdiği tanımlar, kendisinden önce bu kavramaların taşıdığı anlamların dıştanlığı manasına gelmez. Belki, aynı anlam paralelinde sadece anlamın hedef tespitindeki sapma ve bilgi kirliliğinin getirdiği anlam kaosunda, İslami terimleri yerine oturtmak istemiş olmasıdır. Günümüz modern dünyasında kimlerin bu anlam kapsamına alınması gerektiğinde yoğunlaşıtığını, kendi açıklamalarından anlamaktayız. Bu tür girişimleri pragmatist kişilik taşımadığının da göstergesiydi.
Mizan ve Demir'e olan tutkusu, gücün hürriyet ve eşitlik ilkelerinde ne denli yaptırımının olduğunu göstermekti. Aşınmamış bilgi kaynaklarının (Kur'an, Hadis, Tarih, Kültür sair) güncele dönüşmesini, dönüşebileceğinin imkanlar ölçüsünde olduğunu erken denecek yaşlarda anlamış, bununla birlikte doğru bilginin doğru güç ütereceğini ve insan denilen varlığın hizmetinde hayırlara dönüşeceğini fark etmişti.
Nitekim; kusursuz insan kategorisinde olmayan ve böyle bir iddia ile beklentiyi kesinlikle taşımayan Ali Şeriati'yi, olması gerektiği gibi tanımak, tanımlamak öylece sade hali ile yarınların anısında da yaşatabilmek, müslüman aydınlar kadar İslam dünyasının uyanış safhasından geciş yapmak isteyen gençliğin, elbette ilgi alanında olması, bize göre kültürel lüksten öte kaçınılmazdır.
Kendisine has devrimci kişiliği olan Ali Şeriati ile bir başka esintide buluşmak üzere demeden,''ÇÖL'', ''Yalnızlık sözleri'', ''Nereden başlamalı?'' Sair eserleri hakkındaki anekdotlarımızı buraya aktarmadan, bize göre.
Ali Şeriati:
Hubut'la; Aşkı
Hacc ile; Eylemi
Safevi Şia'sı, Ali Şia'sı ile; Toplumsal arınmayı
Öze dönüş'le; Kendisi olmayı
Fatıma ile; Melekuti Kadını
Dua ile; donanmayı
Dine karşı Din ile; Düşmanı
İnsanın dört zındanı ile; Tuzağı
Yarının tarihine bakışı ile; Umudu
Adem'in varisi Huseyn'le; Kıyamı
İbrahim ile Buluşma da; Tevhidi
Anlatıp Zeynebin rolünü üstlenerek yaşamaya, yaşatmaya çalıştı.
[email protected]
Fikritakip