Yârdan mehcûr iken düştük diyâr-ı gurbete
Dehr gösterdi bize hicran hicran üstüne
Hem mey içmez hem güzel sevmez demişler hakkıma
Eylemişler RâSih'e bühtan bühtan üstüne
[Râsih]
Sartre’dan ariyet olarak söylersek, eylem olmayanın lehine olanın yok sayılmasıdır. Bu yok sayma bir açığa çıkarma işidir. Praksis gerçekliği açığa vurur, yada gerçekliği açığa çıkaran pratik bilgi nesnesini bünyesinde barındırır. Modern toplumların praksisi çeşitli alanlara ait ayrıntıların toplamına denk düşer ve bu toplam sınırlayıcı bir kontrol evreni oluşturur. Bu mahşerde aydın, sınıf yapılarının oluştuğu toplumlarda burjuvazi ve aristokratlar ile geniş halk kitleleri arasında bir yerde durur. Bu sınıflar arasında geçişkenlik aydın üzerinden yada aydın tarafından kurgulanır. Sınıf yapıları tecessüm etmemiş toplumlarda ise aydının durumu için tam bir keşmekeşlik vardır. Halkın karnının doymasını değil kurtuluşlarını düşünen aydın, egemenlerce sadece bir bilgi teknisyeni ya da üstyapıya ait bir memur olarak görülmek isteniyor, bir hekim, bir mühendis, bir biyolog, bir sosyolog, bir psikolog v.s olarak. Aydın güçlü olmak istiyorsa; gücünü tamamen ahlaki bir sorumluluktan, muhafazakarlığa kaymaksızın, tahrif edilmiş eskiden ve ifsat edici yeniden ayrı, kurtuluş ve korunuş olarak üçüncü bir yolu işaret etmesinden almak zorundadır. Lakin bir zamanlar filozofinin yaptığını bugün aydınlar yapmaktadır. Onlar materyalist ve analitik bilimcilik üzerine bir burjuva ideolojisi kurmak için çalışıp durmaktadırlar. İşte bunun dışında bir yola işaret etmek aydının birinci görevidir.
Aydın nasıl eğitim almaktadır? Burjuva toplumlarında doğan, eğitim gören, yetişen aydınlar daha sonra burjuva ideolojisini kavramsallaştırmak ve felsefi bir temele oturtmak için birer kapitalist misyonere dönüşüyor. Bu, kapitalizm’in her şeyi kuşatma ve dönüştürme gibi bir büyüye sahip oluşundan kaynaklanıyor. Hangi ideolojiye sahip olursa olsun herkes kapitalistleşebilir. Kapitalizm fedailere ve militanlara ihtiyaç duymaz. Çünkü hangi beşeri ve ilahi misyona sahip kişi olursa olsun kapitalistleşmeye müsaittir. Hangi mazeretle aklileştirilmeye çalışılırsa çalışılsın bu böyledir. Lafın uzamasına hiç gerek yok; bu çağda mülkiyet çoğu kez hırsızlıktan doğuyor ve büyüyor.
İleri endüstriyel toplumların mekanik ve Gramsci’nin kavramsalı ile ‘organik’ aydınının temel özelikleri nelerdir? Bu soruya Sartre’a dönerek cevap verecek olursak;
1- Günümüzde tıpkı 19. ve 20. y.y.’da olduğu gibi aydın pratik bilgi uzmanları arasından seçiliyorsa burada aydının, seçilerek geldiğinin farkında olmak gerekir, yani egemenlerin seçmesiyle. Bunların sayısına karar verecek olanlar da yine egemenlerdir. Çünkü aydın teknik ve pratik bilgi uzmanıdır.
2- İdeolojik ve teknik eğitimi de tepeden oluşturulan, dolayısıyla seçmeci bir sistemle belirlenmektedir. Egemen sınıf, kendi uygun gördüğü ideolojiyi [ilk ve orta okullarda], bu ideolojinin işlevselleşeceği bilgi ve beceriyi [yüksek okullarda] verecek şekilde, eğitimi düzenlemektedir. Bu durum ‘pratik bilgi uzmanı’na şu iki rolden birisini seçme hakkı verir ancak: onlar ya araştırma uzmanları olarak egemen güçlerin hizmetkarı, oligarşik, faşist, seçmeci ve ırkçı ideolojilere bekçilik yapan muhafazakarlardır, ya da Gramsci’nin tabiriyle ‘üstyapıların görevlileri’ olarak sosyal kuşatmanın ve siyasal tahakkümün yerine getirilmesi için gayretkeş olan küçük mesuliyet sahibi memurlardır. Bunların adının test uzmanı, biyolog, hekim, mimar, profesör v.s olması asla durumlarını değiştirmez. Tarih bunun canlı şahididir ve başka şahit aramak zaiddir. Sömürgecilik döneminde, psikiyatrlar beyin üzerine yaptıkları çalışmalarda siyahi Afrikalı insanın beyninin fizyolojik ve anatomik geriliklerini ortaya koymaya çalışmışlardır. Bu sözüm ona bilimsel çalışmalar burjuva hümanizmasına kalkan oluyordu. Herkesin eşit olması mümkün görünmüyordu. Zira eşitlik adalet terazisinde değil oduncu kantarında hükümranlık kurmuştu ve karanlığı hatırlatan bu siyahiler dışında diğer renkten insanlar eşit olabilirdi. Zaten beyinlerinin anatomisi ve fizyolojisi de nakısalar içermekteydi.
3- Sınıf temeline dayalı bir seçme ve eleme ile gelirler. Herhangi bir işçinin veya onun çocuğunun aydın olması düşünülemez. Bu yönüyle de egemenler tarafından seçilir ve elenerek gelirler. Halk çocuğu olarak görülenler de neredeyse çoğunluğu küçük burjuva evlatlarıdır. Bunların zamanları belirlenmiş ve programlanmışlardır. Bunlar, bilimi ideolojik bir aygıta dönüştürecek yarının ideolojik ajanlarıdır.
Böylece aydın kendilerini üreten sınıf için çalışan organik aydındır. Evrensel olma iddiaları ise kendisini evrensel bir efendi sanan burjuva evrenselliğinden başka bir şey değildir. Aydın artık çalışmalarıyla kendisini seçilmiş bir küçük burjuva saymaktan büyük haz duyar.
Bilgi teknisyenleri ya da pratik bilgi uzmanları, Marksist analizle bakacak olursak, üstyapılarda ücretli ve alt düzey bir görevli oldukları için bir taraftan doğrudan yönetenlere bağlı aynı zamanda azınlığın içinde, diğer taraftan ayrılıkçılığa ve ayrımcılığa karşı fakat kendilerini sorgulamadıkları için sorgulayamayacakları ayrılıkçılıkların sebebi ve kendisi olurlar.
Aydın hiç kimse tarafından seçilemeyecek, görevlendirilemeyecek bir yüz olmak zorundadır. Böylece aydın yalnızdır ve yalnız olmak kaderidir. O, başkaları özgürleşmedikçe özgürleşmeyecektir.