“Talihsizliğimizden birisi, bizim için planlananları idrâk edemeyişimiz, fert ve toplum olarak üzerinde düşünmemiz gerekenleri terketmemiz ve sonunda daha biz farkına varmadan hedefi başkalarının vurmasıdır.” Ali ŞERİATİ
Hegel’in tarihi, çelişkilerin çarpışması/çatışması ile ilerleyen tez-antitez ve sentezden oluşan diyalektik bir anlayıştır. Yani aynı dönemde, aynı anda çelişkiler birlikte yaşamakta ve birbiriyle çatışmaktadır. Bu durumda her tezin karşısında bir antitez oluşmakta ve sonunda sentezle buluşmaktadır. Hegel bu çelişkilerin tarihi doğrusal bir çizgide ilerlettiğini ve bir gün tarihin sonunun geleceğini yani artık çelişkilerin yok olacağını öngörmektedir.
Marx, bilimsel sosyolojiyi oluştururken Hegel’in idealizmini eleştirmekle birlikte, onun tezlerini kendi ideolojisine malzeme olarak kullandı. Bu yüzden Marx, tarihin “sınıflar arası çelişkiden” oluştuğunu, bunun işçi ile işveren arasında meydana geldiğini ve kapitalizmin son noktaya ulaştığı bir zamanda sosyalizmin, ardından da tarihin sonunun geleceği, sınıf çatışmasının olmadığı, sınıfsız bir toplum olarak komünizmin mutlaka ama zorunlu olarak zaferini ilan edeceğine inanıyordu.
Tarihin en büyük filozoflarından biri kabul edilen Hegel’i çok iyi yorumlamış olan Marx’ın ideolojisi yirminci yüzyılda büyük bir ivme kazandı. Rusya’daki devrim SSCB’ye, oradan Doğu Avrupa ülkelerine ve Asya’ya kadar uzandı. Dünyada komünizm rüzgarları eserken 2. Dünya savaşından itibaren ABD liberal demokrasisi ile SSCB ile uzun yıllar süren soğuk savaş dönemini başlattı.
Fakat Gorbaçov 1990’da Perestroika ve Glasnost ilkelerini açıklayarak komünizme son verdi.
Francis FUKUYAMA: “Tarihin Sonu Mu?” ya da “Yeni Dünya Düzeni”
ABD’nin dahi düzeyinde stratejistleri vardı. Bunlardan biri olan Fukuyama, komünizmin çökmesinden sonra, komünizmin ilke olarak kabul ettiği tarihin sonu kavramını liberal demokrasi için kullandı ve soğuk savaşı komünizm karşısında liberal demokrasinin kazandığını ilan etti. Marx’ı, Hegel’i çarpıtmakla ve kullanmakla itham eden Fukuyama, tarihin sonunun geldiğini, artık liberal demokrasinin karşısında duracak din ve milliyetçilik dışında -ki onlarında hiçbir varlık gösteremeyeceğini- hiçbir çelişkinin kalmadığını, bundan böyle insanlığın tarih sonrası dönemi yaşayacağını, bu arada sanata da felsefeye de gerek kalmadığını, bundan böyle “sadece insanlık tarihinin ürünlerinin sergilendiği müzelerle ve onların bakımlarıyla ilgileneceğini” iddia ediyordu.
Fukuyama, iki boksör arasındaki hakem pozisyonundan ABD’nin yumruğunu havaya kaldırırken evrensel bir şampiyon çıktığını sanıyordu. Aslında yumruğunu havaya kaldırdığı şampiyon Rönesans, Reform, Coğrafi Keşifler, Aydınlanma Dönemi, Fransız Devrimi, Sanayi Devrimi vs. gibi gelişmeler, 1.Dünya savaşı ile varlığını hissettiren, 2.Dünya savaşında ise genç ve güçlü, dinamik bir imparatorluk halinde ortaya çıkan Amerika Birleşik Devletleri Batı Uygarlığının evriminin son noktasıydı. Yani tarihin sonu zannedilen olgu aslında dünyanın batı medeniyeti etrafında döndüğünü zannedenlerin yanılgısından başka bir şey değil! Bundan ötürü de aslında devirdiği iki rakibi, faşizm ve komünizm de Batı Medeniyetinin iç hesaplaşmasından başka bir şey değildi. İşte bu yanılsama Fukuyama’ya tarihin sonunun geldiğini düşündürdü.
Buna karşılık insanoğlu, faşizmin acımasızlığından, komünizmin ahlaksızlığından ve liberalizmin değerlere kayıtsız, sınırsız hedonizmin bıkkınlığından aslında tarihinin sonuna değil, belki de tekrar tarihin başına dönerek Fukuyama’nın küçümsediği dine sığınmıştır. Bu da tarihi sonunun geldiğini değil aksine çelişkilerin tekrar büyüyerek çatışmalara sebep olacağının sinyallerini vermiştir.
Samuel P.Huntington: “Medeniyetler Çatışması mı?” yada “Büyük Ortadoğu Projesi”
Fukuyama’nın yakın arkadaşı Huntington, Fukuyama’nın makalesinden sonra körfez savaşının çıkması, ardından Bosna–Hersek’te yaşananlar üzerine tarihin son bulmadığını hala çatışmalar ve çelişkiler üzerinde yürüdüğünü görerek, bu yeni döneme “Medeniyetler Çatışması” adlı makalesiyle daha samimi ve gerçekçi bir bakış açısı getirdi.
Evet daha samimi ve sahiciydi, fakat o da dünyanın Batı Medeniyetine endeksli olduğunu zannedenlerdendi. Bu yüzden makalesi boyunca, ABD’ne daha zalim, daha güçlü olması için akıl hocalığı yapıyordu. Carter’in danışmanı, Pentagon’un da stratejisti olarak çalışmış olan Huntington, dünyada hala yaşayan 8 medeniyetin olduğunu-Batı, Konfüçyus, Japon, İslâm, Hindu, Slav-Ortodoks, Latin Amerika ve muhtemelen Afrika- ve Batı medeniyetine karşılık yükselen iki medeniyet İslâm ve Konfüçyus medeniyetinin Batıyla çatışacağını söylüyordu. ABD’nin ancak savaşarak –özellikle İslâm’la-ayakta kalabileceğini aksi takdirde yıkılacağını iddia eden Huntington, medeniyetler çatışmasında, farklılıkların özellikle de dinin temel rol oynayacağını da ekliyordu.
Irak’ta yaşanan işkenceler, tecavüzler aslında, sembolik anlamda Batı Medeniyetinin İslam Medeniyeti ile çatışmasının içeriğini ve bu çatışmada Batının ve İslam’ın pozisyonunu belirlemiyor muydu?Bir teorinin, ancak bu derece pratike edilerek başarı sağladığı görülmüştür belki de!
İslâm dünyası için pembe tabloların, iyimser sahnelerin hiçbir anlamı yoktur. Ve bu arada, Batı, İslam’la çatışacağım diyorken, İslam’ın Batı ile diyaloga geçmesi aptallıktan başka bir şey olamaz.
Dr.Ali Şeriati: “Dine Karşı Din”
Büyük bir İslâm Sosyoloğu olan Dr.Ali Şeriati, “dine karşı din” adlı eserinde tarih boyunca “Din ile Dinin” savaştığından ve savaşacağından bahsetmektedir. Şirk dini ve Tevhid dini, birbirlerinden hayata bakışı, yaşamı algılayışı ve en önemlisi de Allah’ı tasavvuru konusunda çelişmektedir. Şirk dininin Allah tasavvuru, maddi, sığ, yapay ve eksikken, Tevhid dini dinamik, aksiyoner, üreticidir. Şirk dini, hayatı zulüm üzerine kurmaya çalışırken, ırkçı, hanedancı ve haris bir mantığa sahipken, Tevhid dini hakperest, adalet ve özgürlük üzerine kuruludur.
ABD’nin işkenceci ve tecavüzcü dini de şirk dinidir. Ve Tevhid dinini tıpkı geçmişteki şirk dinine mensup Samiri, Bel’am-ı Baur ve Haman’ın yaptığı gibi karalamalarla, terörist, fundamentalist gibi olumsuz sözcüklerin anlamlarını yükleyerek bulanık bir dünya yaratmak peşindedir.
Son tahlilde; “Yahudiler ve Hristiyanlar siz onların dinine tabi olmadıkça onlar sizden asla memnun olmazlar” ayetinin uyarınca, yaşananlara karşı uyanık ve bilinçli olmak, olayların altında yatan gerçek sebebi bilmek , maddi olarak güçsüz dahi olsak hakikat üzerinde bulunduğumuzdan güç alarak tarihi kendi seyrimize sokmak zorundayız. Aksi takdirde bizim yerimize de düşünenler, bizi tarihten silmek, tarihin dışına atmak ve tarihin sonunu getirmek için düzenler kurmaktan, projeler üretmekten ve hatta bu düzenlerini ve projelerini hayata geçirerek öldürmekten, işkence etmekten, onurumuzu kirletmekten vazgeçmeyeceklerdir.
Kaynaklar:
Francis Fukuyama vd., Tarihin Sonu Mu?, Vadi Yayınları.
Samuel P. Huntington, Medeniyetler Çatışması Mı?, Vadi Yayınları.
Dr. Ali Şeriati, Dine Karşı Din, İşaret Yayınları.