ALİ ŞERİATİ

Ali Şeriati Hüseyniye-i İrşad

Kull. Adı    

:

Şifre 

:  
     

Yeni Üye - Şifremi Unuttum

Modernizm’le Hesaplaşma Çabasında Bir Aydın: Ali Şeriati Portresi / Aydın HIZ
Kendisi Olmayan İnsan
Dünya Görüşü ve İdeoloji
Şia
İran ve İslam
Tüm medyalar için tıklayınız...
Tefsir Dersi

Sesli ve Görüntülü Medya

Ali Şeriati Belgeseli
Belgesel

Tüm Arşivler İçin Tıklayınız...

HİCRET
HACC
Hangi Kur’an / Ali ŞERİATİ
Bir Kez Daha Ebu Zer
Aşk ve Sevgi... / Dr. Ali ŞERİATİ

İSLAM BİLİM DERSLERİ BAŞLIYOR

TARİH :19-03-2009

23.03.2009 tarihinden itibaren İslam Bilim dersleri başlıyor

Dr. Ali Şeriati'nin İslam-Bilim adlı konferanslarından oluşan eserini dersler halinde yayına hazırladık. Site üyelerimiz ve ziyaretçiler burada yayınlanacak dersleri takip edebileceklerdir. Pazartesi ve Perşembe günleri yayınlanacak olan dersleri muntazam takip edip tartışan takipçiler muayyen bir vaktin sonunda bu önemli dersleri bitirmiş olacaklardır.

Derslerin bitiminde takipçiler tarih bilinci, tarih felsefesi, toplumsal tevhid ve toplumsal şirk, ideal insan, toplumbilim, tevhidi dünya görüşü, altyapı ve üstyapı, ideoloji olarak İslam, varoluşçuluk, materyalizm, alinasyon, Marksizm gibi birçok önemli konu hakkında önemli bilgiler edinmiş olacaklardır. Hem derslerin takibi hem de dersler üzerine yapılacak tartışmalarla Doktor'un öğrencileri olarak O'nun fikirlerini tanımış, tartışmış ve belki ümidimiz odur ki ilerilere taşımız olacağız
hgs bakiye yükleme
trafik cezas? ödeme
kredi kart? borç sorgulama
kredi kart? borç sorgulama
yap?kredi kredi kart? borç sorgulama
tl yükleme
hgs yükleme


detay
Tüm haberler

.....................................................

ÜYE OLUN

TARİH :17-03-2006

Siteye üye olun yeniliklerden hemen haberiniz olsun.
hgs bakiye yükleme
trafik cezas? ödeme
kredi kart? borç sorgulama
kredi kart? borç sorgulama
yap?kredi kredi kart? borç sorgulama
tl yükleme


detay
Tüm haberler

.....................................................

TARİH : -- tarihinde tarafından gönderildi...
WEB :
Ülke :
Şehir :



.: Yazarlar :.
İslam’ın İkinci Mesajına Giriş / Mahmud Muhammed TAHA

İnsanlığın ilerlemesinin çağlar boyu hedefi sonunda uzaya insan göndermek değildi. Hedef insan teklerini kendilerini gerçekleştirecekleri yörüngelere oturtmaktır. Bunun böyle anlaşılma zamanı geldi. Her akıl sahibi kadın ve erkek bu hedefe yürümek için insani çabayı düzeltmelidir. Bu kitap  Sudan’da “Cumhuriyetçi Kardeşler” yada Yeni İslami Hareket olarak bilinen hareketi tanıtmaktadır.

 

 

 

 

 

 

 

Önsöz

 

Bu kitapçığın amacı okuyucuya “Cumhuriyetçi Kardeşler”i tanıtmaktır. Cumhuriyetçi Kardeşler ya da Yeni İslami Hareket 30 yıl önce Ekim 1945’te Cumhuriyetçi Parti olarak faaliyetine başladı. Cumhuriyetçi Kardeşler adı buradan gelir. 1969’da parti kapatıldı.

 

Kurulduğundan beri ve hareketin değişik aşamalarında Yeni İslami Hareket, Üstad M. M. Taha’nın önderliği altında, İslam’a dayanan, ya da daha doğrusu, İslam'ın evrensel unsurlarına dayanan bir fikriyatı benimsedi. Bu unsurlar inanç, cins, ırk ve diğer sınırları aşar. Yeni İslami Hareket’in benimsediği İslami fikriyat “İslam’ın İkinci Mesajı” olarak anılır. 

 

Bu kitapçıkta ana hatlarının açıklandığı şekliyle yenilenen İslami ideal, ideal bir toplumun inşasının temellerini oluşturacaktır. Burada demokrasi ve sosyalizm de el ele vermiş ve sosyal eşitlik hakim olmuştur. Böyle bir topluma olan ihtiyaç gerçekte küreseldir…

 

Dahası, İslam’ın ihyası, bu kitapçıkta açıklandığı gibi, her insan tekinin kendi “kişilik” ve “aslilik” boyutunu gerçekleştirme; ya da başka tabirle kendi mutlak insani özgürlüğünü kazanma imkanını verecektir.

 

Kişilik, gerçekten de, Yeni İslami Hareket’in sunduğu yeni İslami anlayışın etrafında döndüğü ana eksendir. Bu gerçek, İslam’ın yeni anlayışının çağdaş insanlığı asıl ilgilendiren yanıdır. Bu bağlamda, Üstad M. M. Taha’yı dinlemek yerinde olacaktır. Dr. John Voll adlı bir Amerikalı ile yazışmasında şöyle demiştir: “Şimdiki kitlevi uygarlığımız ve şahsiyetsizleştirici büyüklükler artık yerini küçük –şahsi, sokaktaki adama ait- şeylere bırakacaktır. Her insan kendi içinde bir amaçtır. Başka bir amacın aracı değildir. İsterse geri zekalı olsun, oluş halinde bir “Tanrı”dır o. Ve ona kendini böyle geliştirmesi için tüm fırsatlar verilmelidir…”

 

Giriş

 

Artık “Din” sorununu, modern insanın krizi ile ilgili bütün tartışma girişimlerinin başına koymanın zamanı gelmiştir. “Din” tabiri, şüphesiz, burada genel anlamında bir hayat tarzı ya da bir ahlaki davranışlar sistemini tanımlamak için kullanılmakta olup; buna doğru bir dünya görüşü ve izlenim ile tasarımlarını toplumsal ve ferdi planda gerçekleştirme imkanları da dahildir. Böylece her fert iman ve inanç ile kesinlik ve hakikate ulaştırılacak, bu sayede korkularından kurtulacak, huzura, gerçek özgürlüğe ve hep artan, ebedi saadete erecektir…

 

Bu anlamda “Din” sorunu çağımızla çok ilgilidir. Bu çağda karşılaştığımız zihin karışıklığı tek bir ana nedene indirgenebilir: Bilim ve teknolojideki büyük atılımlara karşın insan davranış ve ahlakındaki açık gerilik. Bu nedenle, çağdaş insanın probleminin bir “ahlak krizi” olduğunu söylemek gerçekten anlamlıdır. Modern insan, maruz kaldığı baskılar altında nasıl doğru ve bilgece davranacağını bilmedikçe, delirmek ve kendi ile birlikte tüm insanlığı yok oluşa götürmek kaderi olur. Tüm bu olanlar, son dönemin büyük bilimsel ve teknolojik gelişmelerinin, insanı hiçe sayarak yapıldığı, ve serbest kalabilecek ölümcül güçlerin sadece tüm insan uygarlığını değil, insan ırkını da yeryüzünden silebileceği ve gezegenimizi havaya uçurabileceği gerçeğinin doğrudan sonucudur.

 

Şimdi, dikkatli bir inceleme ile görülecektir ki, böyle korkunç sonuçlara yol açabilecek ahlaki sapmaların temel nedeni korkudur. Gerçekten korku bütün ahlaki kötülüklerin anasıdır. Bu nedenle korkuyu yenmek çağımızın temel görevi olup, ancak korkunun yenilgisi ile barış, özgürlük ve mutluluğa giden yola ümitlerimiz için imkan vardır. Ancak korku, kendimizi, toplumsal ve tabii çevremizi bilmememizden kaynaklanmaktadır. Bu cehaletten ancak kendi özümüzle, toplumsal çevremizle ve kainatla ilgili itminan ve gerçek bilgi edinerek kurtulabiliriz. Bu itminanın, bu tür bilginin nasıl kazanılacağı sorusu bizi bu kitapçığın temel konusuna getirir: Yeni İslami Hareket’e ve onun vazettiği “İslam’ın İkinci Mesajı”na. Bu mesaj İslam’ın “ilmi” aşamasını teşkil eder… Ama biz bu konuya girmeden önce biraz İslam teriminin anlamı üzerinde duralım.

 

İslam

 

İslam en genel anlamıyla, akıl sahibi olan olmayan her “yaratılmışın” yol gösterici ve ilksel İlahi İrade’ye teslimiyeti demektir, ki bu İrade belli bir amaca doğru evrimi yürüterek İnsan’ı tarih sahnesine çıkardı. Ama daha sınırlı ifadesiyle İslam, insanı, nihai mükemmelliği oluşturan tüm İlahi sıfatlara halife (varis) kılındığı o Kayıp Cennet’e geri götürecek yolu gösteren vahyedilmiş tüm monoteist dinleri kucaklayan bir üstün fikriyatın adıdır. Bu şekliyle İslam, bu asil amaçlara yürüyen her dini kapsar; onların yol ve yöntemleri geldikleri zaman ve mekana göre değişse de. Yine sınırlı anlamıyla İslam, Kuran’da Allah’ın Peygamber Hz. Muhammed’e vahyettiği mesajı tarif eder; bu gelen son kitaptır. Biz bundan sonrasında bu bağlamdakilerle ilgilenecek ve, Kuran’ın evrensel içeriklerine hitap ederek, Yeni İslami Hareket’in, “Din”in “ilmi” aşamasını ortaya koyuşunu göstereceğiz. Buna İslam’ın İkinci Mesajı da diyoruz; o, insanları birbirine bağlayan şeylerden, yani akıl ve kalbin ortak yetilerinden kalkarak, tüm inanç, cins, ırk ve diğer sınırları aşmakta… ve bizi İnsanlık Çağı’na taşımaktadır.

 

Kuran: Mekkeli ve Medineli Ayetler

 

Kuran’a döndüğümüzde, görülüyor ki, Kuran metni iki farklı, ama birbirini dışlamayan sınıfa bölünmektedir: Mekkeli (Mekki) ayetler, ki Mekke’de inmişler, ve Medineli (Medeni) ayetler, ki onlar da Medine’de inmişlerdir. Kuran metinlerinin bu Mekki ve Medeni ayırımı çok önemli olup, farkları sadece indikleri yerlerden ibaret değildir; daha çok bu iki sınıfın hitabının kime ve neye olduğuyla ilgilidir. Biraz Kuran’ın vahiy tarihine girmemiz konuyu açıklığa kavuşturacaktır.

 

On üç yıl boyunca Kuran, Mekke’de Peygamber Hz. Muhammed’e indi. Ona, Rabbinin yoluna güzel öğüt ve hikmetle çağırmak, ve insanlarla akıl yoluyla tartışmak görevi verdi, çünkü dinde zorlama yoktu. Aynı zamanda ona, erkek-kadın tüm insanların hayatın her alanında eşit olduğunu ilan görevi de verdi. Kısa sürede yeni din toplumun her alanından katılımcıları kendine çekti; gelenler özellikle Mekke’nin köle ve ezilmiş sınıflarındandı. Bu Mekke’nin yönetici ve hakim sınıflarını huzursuz etti; onlar kendi ekonomik ve siyasi çıkarlarının elden gittiğinden korkuyorlardı. Bu korku, "Muhammed kendi çocuklarımızı bize karşı kışkırtıyor” gibi sözlerde açığa çıkar. Ama bu kesimler korkularını dindarlık kisvesi altında gizleyerek, atalarının dini adına İslam’ın takipçilerine karşı lanetli bir terör kampanyası başlattılar. Bu kampanyada her yola tevessül ederek Müslümanları işkence ve zorla eski putperestlik ve sömürü düzenine geri çevirmeye çalıştılar. Ama bununla da kalmadı, kampanya artarak, Hz. Muhammed’in hayatına kasta kadar da vardı ve o Medine’ye göç etmek zorunda kaldı.

 

Müslümanların Mekkeli hakimler ve din adamları sınıfı elinde maruz kaldıkları muamele ve onların Hz. Muhammed’i öldürme girişimleri, birçok insanın o dönemde daha gelişmiş ve aydın bir hayat tarzına barışçı bir çağrıya karşı akıllıca cevap vermekte yetersiz kaldıklarını gösterir. Sonuçta, Peygamber Medine’ye yerleştiğinde, temel insan haklarını, her alanda kadın erkek eşitliğini vazeden ve her kula mutlak kişisel özgürlük yolunu açan Ulu Mekkeli ayetler dönemi sona erdi ve Medeni ayetler inmeye başladı.

 

Medineli metinler Peygamber’i, kendi umurlarını başarılı şekilde idare edemeyen insanların üzerinde gözetici atadı. Dahası Peygamber ve Müslümanlar, ilk defa Medineli metinlerde kendilerini korumak için savaşmaya çağrıldılar; oysa Mekke döneminde bundan bahis yoktu. Bu daha sonra İslam’ı kılıçla hakim kılmaya dönüştü. Bunun nedeni birçok insanın tebliğ ve irşad ile arzulanan seviyeye gelmesindeki yetersizlikti. İslam'ı kılıçla yayma, artık Medeni metinlerde insanların eşitler olarak muamele görmemeleri de demekti.

 

Bu dönemde sosyal plana da bakarsak, artık kadınlarla erkeklerin de eşit muamele görmediklerini görüyoruz. Medeni ayetler erkekleri kadınlardan sorumlu kılmış, bunun sebepleri bu metinlerde açıklanmıştır. Siyasi ve ekonomik alanlara da bakarsak Mekki ayetlerdeki eşitliğin de Medeni ayetlerde eşitsizliğe yerini bıraktığını görüyoruz.

 

Dolayısıyla çok açıktır ki, Medeni ayetler, her ne kadar kendi indikleri dönemin seviyesine nazaran büyük bir sıçramayı da temsil etseler de, temel hak ve hürriyetleri sağlayan, ve kadın erkek tüm insanları hayatın her alanında eşit kabul eden Mekki ayetlerle kıyaslandığında ikinciler daha üstündür. Öyleyse buradan dosdoğru şu sonuç çıkar: Kuran’ın Mekki ve Medeni ayetlere bölünmesi temel bir ayırımdır, çünkü Mekki ayetler temel ve asli hükümler, Medeni ayetler ise dönüştürücü hükümlerdir; amaçları dönüşüm halinde bir toplumu organize ederek Mekki ayetlere dönüş için yolu açmaktır.

 

İslam’ın İlk Mesajı

 

Medeni ayetlere dayalı İslam’ın ilk mesajında Peygamber Medine’deki İslami düzeni kurdu. Bu ilk rejim büyük bir devrim idi,  ve önce Arap yarımadasında sonra dünyanın diğer bölgelerinde yaşayış biçimini kökten değiştirdi. Gerçekten de bu düzen, erkek, kadın ve çocukların yaşadığı korkunç şartları iyileştirmekte büyük hizmet görmüştür. Örneğin o çocukları öldürmeyi kesin olarak yasaklamıştır; halbuki bu kız çocuklarını öldüren Araplar arasında yaygın bir uygulamaydı. Zekat verme müessesesini zorunlu bir dini emir haline getirerek muhtaç ve fakirlerin ekonomik koşullarını düzeltmeye çalıştı; Peygamber’i ashabıyla şuraya davet etse de, onu şuranın fikrini kabul ya da redde serbest bıraktı; ve kadınların durumunu İslam’ın gelişinden önce yaşadıkları koşullara nazaran hayli düzeltti.

 

Ama tüm bu gelişmelere karşın, Medeni metinlere dayalı İslam’ın İlk Mesajı, onun son sözü değildi; çünkü (açık ki) bunlar ekonomik, siyasi ve toplumsal eşitliği tam olarak sağlamıyorlardı. Gerçekten, tüm saygıdeğerliklerine rağmen, İslam’ın ilk mesajına ait hüküm ve kanunlar ne sosyalist ne de demokratik değillerdir; çünkü sosyalizm ve demokrasi, ne o dönemlerin popüler arayışları idi, ne de o dönemin zihni ve fiziki imkanları içinde idiler. İlk Mesaj, kimi tarihi nedenlerle, insanlar arasında din, cins vs. gibi ayrımlar yapıyordu.

 

Ve şimdi kendi çağımızda, insanlar demokratik ve sosyalist bir toplum kurup, sosyal adaletin geçerliliğini sağlamaya çalışırken (kitabın yazıldığı yıllar tüm Afrika’da sömürgeciliğe karşı sosyalist halk ihtilallerinin art arda patladığı yıllardır, ç.n.), İslam’ın İlk Mesajı bu hedefler açısından yetersiz kalmaktadır; bu, her ne kadar eski ve çürümüş, sözde “dini” çevrelerce reddedilse de, İslam toplumlarının bütün aydın kesimlerince hissedilmektedir. İslam’ın İlk Mesajı’nın modern insanın ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalışı İslam’ın sonu anlamına gelmez. Bu basitçe şu anlama gelir: Artık İslam’ın İkinci Mesajı’nı araştırmanın ve buna uygun İslami hükümler geliştirerek modern insanın ihtiyaçlarına cevap vermenin zamanı gelmiştir; ki böylece o kendi iç sorunları ve çelişkileriyle baş edebilecek ferdi bir yöntemle donatılabilsin ve böylece mutlak özgürlüğe ya da ebedi saadet hayatına ulaşabilsin.

 

İslam’ın İkinci Mesajı

 

Yukarıda, Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicretiyle Mekki ayetlerin terk edildiği ve Medeni ayetlerin indiğinden bahsettik. Mekki ayetlerin terki onların çöpe atıldığı anlamına gelmiyor. Gerçekte onların içerdiği yüksek ahlaki anlayışlar, mesela her insanı eşit kabul etme, başkalarına yardım etme, sevgi… vs.; bunların hepsi Hz. Peygamber’in örnek hayatında yaşamaya devam etti; o “özel” hayatında Ulu Mekki ayetlere bağlı kaldı.  Tabii ki toplumunun bir lideri olması nedeniyle Hz. Muhammed temel hukuk kaynağı olarak Medeni ayetlere ve onlardan çıkan hükümlere uymaya devam etti.

 

Hz. Peygamber’in “özel” hayatında Mekki ayetlere uyması, öte yandan Medeni ayetlerin tüm sosyal, politik ve ekonomik hükümlerin kaynağı olarak kullanılması, İslam’ın iki farklı düzeyine işaret eder: Peygamber’in takip ettiği bir düzey ve toplumun genelinin takip ettiği diğer bir düzey birlikte varolurlar. Birincisi, hiç şüphesiz, ikincisinden çok daha insancıl ve yüksektir. Mekki ayetlere dayalı ve Peygamber hayatında örneklik edilen seviyeye biz İslam’ın İkinci Mesajı diyoruz.

 

Daha önce söylendiği gibi, Mekki ayetler terk edildiği için, bugüne dek İslam toplumlarını yöneten kanunların bunlara değil, Medeni ayetlere dayalı olduğu açıktır. Dolayısıyla İslam’ın İkinci Mesajı’nı uygulamak için, İslami hükümleri bilinçli olarak Medine seviyesinden Mekke seviyesine geliştirmek gerekiyor. İslami hükümlerin bu bilinçli gelişiminde bize İslam’ın özgün ruhu önderlik edecektir; mutlak insani özgürlüğü arayışta o bulunmakta, Peygamber’in hayatında gösterilmiş bulunmaktadır. Biz ayrıca tam sosyal adaleti arayan çağdaş toplumun ihtiyaçlarında da yol göstericilik bulacağız.

 

İslami hükümlerin Medeni seviyeden Mekki seviyeye yükseltilmesi yeni ve köklü bir anlayış olup, İslami düşünce tarihinde bahsi geçmemiştir. Bu anlayış, İslam’ın İkinci Mesajı’nı vazeden Yeni İslami Hareket için, gelenekçi düşünceden gerçek bir kopuşu temsil etmektedir; çünkü bu, şimdiye dek tüm hukuk ve kanunların temeli olan Medeni metinlerin Mekki metinler lehine bırakılmasını ve ikincilerin birinciler yerine geçişini de içermektedir.

 

İslami hükümlerin Medeni seviyeden Mekki seviyeye gelişimi sosyal, siyasi ve toplumsal her alanda ciddi yankılar yapacaktır. Belki bu çerçevede şu kadarını söylemek yeter ki, bu hükümlerin gelişimindeki ana itici faktör, hayatın her alanında eşitlik sağlayarak bir ideal toplum inşa etmek, burada demokrasi ve sosyalizmin geçerliliğini sağlamak ve böylece sosyal eşitliği hakim kılmaktır. Ekonomik ve siyasi eşitliğin doğrudan sonucu olarak sosyal eşitlik, ifadesini birçok alanda bulur. Belki en önemli tezahürü kadınların özgürleşmesi ve erkeklerle hukuk ve hayatın her alanında eşitlikleri konusunda olur. Kadın sorunu, İslam’a karşı yapılan itirazların birçoğunun sebebi olmakla, bu sorunu biraz daha uzunca ele almaya, ve İslam’ın İkinci Mesajı’nda kadınların hukuki ve sosyal durumlarının, Mekki ayetlerin –temel ayetlerin- uygulanmasıyla nasıl geliştiğini ve çağımız kadınlarının istek ve ihtiyaçlarını İslami ruha uygun olarak nasıl karşıladığını açmaya gerek var.

 

İkinci Mesajda Kadınların Durumu

 

İslam’ın İkinci Mesajı kadınları her alanla erkeklerle eşit statüye çıkarır. Ama kadınlar açısından bu gelişimin en çarpıcı olduğu alan evlilik yasalarıdır. İslam’ın İkinci Mesajı evliliği hukuki açıdan iki eşit ortak arasında bir sözleşme olarak yeniden tanımlar. Sözleşme serbest iradeyle kabul edilir; her iki ortağa da eşit hak ve sorumluluklar yükler ve gerekirse, yine iki tarafın anlaşmasıyla feshedilir.

 

Daha açılırsa, bu gelin için nikah akdini kabul eden bir vekil gerekmemesi demektir. Bunun yerine gelin anlaşmayı kendi imzalar. (Birçok İslam ülkesinde hala uygulama böyledir, vekil gelin yerine nikah akdi yapar, ç.n.). Boşanma hakkı da çift tarafından eşit olarak elde tutulur ve bu gerekirse, biri kadın biri koca için, iki arabulucu atayarak kullanılır. Bu şekilde kopmak üzere olan evlilik bağının sürdürülmesi ihtimali kaçırılmamış olur ve çiftin özel hayatı insanlar önünde, bugün bir mahkemedeki boşanmada olduğu gibi, ifşa edilmez.

 

Sonra çok kadınlılık, yani İlk Mesaj’da, bir kocanın hepsine eşit davranmak şartıyla dört kadın alabilmesi, İkinci Mesaj’da nadir istisnalar dışında kesinlikle yasaklanır; bu istisnalar kısır bir kadın ya da evlilik gereklerini yerine getiremeyen hasta bir kadın durumunda olabilir.

 

Bunlar Medine düzeyinden Mekke düzeyine geçişin birkaç örneğidir. Ama İslam’ın İkinci Mesajı’ndan evlilik kurumunun en çok etkilendiği bir başka nokta da, bugün heryerde saldırı altındaki bu kurumun fonksiyonları ve bireyleri mutluluğa, özgürlüğe ve ruhi olgunluğa ulaştırmaktaki büyük rolü açısındandır.

 

İslam’ın İkinci Mesajı’na göre evlilik artık, çift arasındaki sadece üreme ve böylece insan neslini sürdürme amaçlı, ve bu arada cinsel doyumu sadece bu fonksiyonun yerine getirilmesi için bir araç kabul eder şekilde düşünülemez. Bu modası geçmiş evlilik anlayışı, insanın bizatihi bir amaç değil, başka amaçlar için araç olarak düşünüldüğü bir dönemin kalıntısıdır.

 

İslam’ın İkinci Mesajı aileye insani ilişkiler içinde en şerefli yeri verir, ve onu, kendi özümüzdeki iyiliği keşfetmemiz için önemli bir araç olarak tanımlar. Bu konunun ayrıntısına burada girmeyeceğiz. Şu kadarını söyleyelim ki, yeni anlayışta evliliğin birinci işlevi hayatın derinleşmesi ve genişlemesi ile doğrudan Allah’la birlikteliğe yürümek, ya da özgün ve hakiki bilgi ile kuşanarak korku ile mücadele etmektir; korku bireyin kemale yükselişine en büyük engeldir. Tabii ki evliliğin ikinci üçüncü fonksiyonları da vardır ki, özet geçmemiz nedeniyle bunları şimdilik bırakıyoruz.

 

Ancak evliliğin bu işlevleri yürütebilmesi için, insanların belli bir derecede ruhi gelişim ve zihni olgunluktan sonra ona girmeleri gerekmektedir. Bu bizi İslam’ın İkinci Mesajı’nın çok daha önemli ve temel bir bölümüne getirir: Her bireyin kişiliğini geliştirme ve mutlak özgürlüğe varma yolunda ona sunulacak özgün yönteme. Özgürlüğün en büyük düşmanı korkudur. Böylece evlilik konusunu, anlamını ve kurallarını burada bırakıyor ve insan ile korku konusunu tartışmak üzere yolumuza devam ediyoruz. Ondan sonra mutlak insani özgürlük ve buna ulaşacak yöntemler geliyor.

 

İnsan ve Korku

 

Önceki bölümlerde, İslami hükümleri Medine seviyesinden Mekke seviyesine çıkarmakla, İslam’ın İkinci Mesajı’nın modern ve gelişen bir topluma, demokrasi ve sosyalizmin barıştığı ve sosyal adaletin geçerli olduğu bir topluma giden yolu açışını konuştuk. İnsanların fakirliğe, baskıya ve ayırımcılığa karşı korunduğu böyle bir toplum ise modern insanın krizine karşı sadece kısmi bir cevaptır. İnsanı asıl sersemleştiren şey korkudur; insani hayatında edindiği ve hayvan ve insan atalarından devraldığı korku. Yukarıda anlatıldığı temellerde ideal bir toplumun inşaı insanın bu kazanılmış korkusunu hafifletir. Ama, ister kazanılmış, ister tevarüs edilmiş olsun,  korkunun nihai fethi, kişiyi özel bir metodla donatmakla olur ki, bu şekilde özgün ve hakiki bilgiye ulaşır. Burada anlar ki, kötülük arızi ve geçicidir, ama iyilik asli ve kalıcıdır. Bu türden bilgi mutlak insani özgürlüğe ulaşmakta bir önkoşuldur. Peki ama mutlak insani özgürlükten kastettiğimiz nedir?

 

Mutlak İnsani Özgürlük

 

Mutlak insani özgürlük konusuna geldiğimizde, İslam artık dar manada bir din olmaktan çıkar ve öyle bir hayat tarzı olur ki, her bireyi kendi mutlak özüne götürür. Gerçekten de özünü aramak tüm dünyada yaygın bir fenomendir. Özgünlük ifadesini mutlak insani özgürlükte bulur. Peki nedir bu? Mutlak insani özgürlük, insanın dilediğini düşünmesi, düşündüğünü söylemesi ve söylediğini yapmasıdır, o şartla ki, söylediği ya da yaptıklarının sonuçları insan ya da diğeri tüm yaratıklar için iyi olacaktır. Ama bu mutlak insani özgürlükten önce bir toplumda sunulan sınırlı özgürlük vardır. Toplumdaki özgürlük, insanın dilediğini düşünmesi, düşündüğünü söylemesi ve söylediğini yapmasıdır; o şartla ki, bu başkalarının özgürlüğünü ihlal etmesin. Eğer ihlal ederse sonuçlarına katlanır. Aksi hal ise özgülüğün anarşiye yozlaşmasıyla sonuçlanır. Başkalarının özgürlüğüne müdahale yasaların konusudur. Yasanın meşruiyeti ise, İslam’ın İkinci Mesajı'na göre yasanın insanın mutlak insani özgülüğe muhtaç olduğu gerçeğini toplumun tam sosyal adalet ihtiyacıyla uzlaştırmasındadır.

 

Bu meşruiyet çerçevesi, üç sacayağı olan ekonomik, siyasi ve sosyal eşitlik üzerinde duran ideal toplumun inşaında yardımcı olur. Bu tür bir toplum ve özgün bir ibadet metodu ile insanların kendi özünü gerçekleştirmesi yolu açılır. Bundan sonra herkesin insani özgürlüğünü elde etmesi konusuna gelebiliriz.

 

Peygamber’in Örneği

 

Yukarıda söz edilen özgün yöntem, Peygamber Hz. Muhammed’i örnek alma, özellikle de ibadetlerinde örnek almaktan geçer. Peygamberi örnek almanın arkasındaki neden, herkesin kendi kişiliğini dönüştürerek kendi mutlak özüne varmasıdır. Bu gelişme, kişinin tüm kazanılmış – tevarüs edilmiş psikolojik komplekslerinden arınması ile olur, ki bunlar özgürlüğün ana düşmanlarıdır. Bu komplekslerden kurtulmanın yolu Kuran ve Hz. Peygamber’in bize ilettiği ibadet pratikleridir. Özel ilgiyi hak eden bir ibadet pratiği Peygamber’in kendine hep mutluluk veren namazıdır. Hz. Peygamber’in günlük beş vakit namazı ve gece kıldığı teheccüd namazı onun ibadet pratikleri içinde özel yer tutar. Bu, namazda zihin, vücut ve kalbin tüm boyutlarının işe müdahil olarak insan tekini ilerleyici biçimde bütünleştirmesi nedeniyledir. Artık iç ve dış ben arasında, ya da bilinç ve bilinçsizlik arasında fark yoktur.

 

İnsan namaz ve abdestin tüm psikolojik takıntılardan kurtulmakta ne roller oynadığını, ya da bilgili bir insanın namazı nasıl bir “psikoanalitik tedavi seansı” olarak kullanabileceğini uzun uzun anlatabilir. O bunu her gün ve her gece tekrarlayarak dengeli, olgun ve üretken bir kişi olabilir; sonuçta mutlak insani özgürlüğü yakalayabilir. Ama bu kitapçığın boyutları bizi konuyu burada toparlamak zorunda bırakıyor.

 

Yine de kapatmadan, şu meseleye de dikkat çekmeliyiz ki, Peygamber örnekliği bizim iç yaratıcı yeti ve potansiyellerimizin son sınırı değildir. Zira, herkesin kendi ibadeti, kendi özünü yakalama yolu olup , bu onu diğer insan teklerinden ayırır. Taklit ise, en hafifinde bile, kendi özünü inkardır. Demek ki, öz, onu sürekli yadsıyarak yakalanamaz. Öte yandan Peygamber örnekliği, başlangıç safhasında yardımcı olmalı, bunu asli (ya da özgün) aşama izlemelidir. Burada kişi kendi ibadet metodunu geliştirir; kendini birlemeye, hayatını derinleştirmeye ve açmaya devam eder.

 

Hayatını derinleştirmek ve açmak, hislerin zenginleşmesi ve düşüncelerin keskinleşmesidir.  Hislerin zenginleşmesi huzur içinde bir kalb,  düşüncelerin keskinleşmesi berrak bir zihin gerektirir. Yani bizim varacağımız huzur-u kalp ve berrak zihindir. Daha önce de söylediğimiz gibi, Yeni İslami Hareket Kuran’ın evrensel içeriğine müracaatta başarılı olmuş, “Din"in “İlmi” aşamasını ortaya çıkarmış, ya da İslam’ın İkinci Mesajı’nı ortaya koymuştur. Bu mesaj insanları birbirine bağlayan şey, yani onların ortak kalbi ve akli yetileridir. Dolayısıyla İslam’ın İkinci Mesajı’nın İslam’ın ilmi aşaması olduğu konusunu biraz ele almak gerekir, ki bunun değişik açılardan birçok açılımları vardır.

 

Dinin İlmi Aşaması

 

Tüm dini formlar, gelişmiş monoteist şekiller olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam (ilk ve dar anlamında) da dahil, bugüne dek sadece iman ve inanç sırlarının ötesine geçmeyen şeyleri açıklayageldiler. İman ve inanç sosyal ve kişisel sorunlarla uğraşmak için de yeterli görüldü. Ama, büyük bilimsel ve teknolojik atılımlar yapmış, ve öte yandan mahşervari boyutlarda iki büyük savaş geçirmiş bizim çağımızda, ki bu çağ çeşitli siyasi, ideolojik ve felsefi kargaşalara da maruz kaldı; evet bu bizim çağımızda iman tekbaşına çağdaş insanın sorunlarını çözmeye; huzursuz kalbini yatıştırmaya ve karışmış aklını iknaa yetmez.

 

Bu durum Din’i gerçek bir meydan okuyuşla karşıkarşıya getirdi ve buna verilecek cevap Din’in geleceği ve insanın Dünya gezegenindeki geleceğini de etkileyecektir. Din’e bu meydan okuyuş çok çeşitli biçimlerde tezahür eder. Eğer bilimsel ve teknolojik gelişmenin bilimin zaferi ve insanın makinenin kölesi olması ile sonuçlandığını dikkate alırsak, Din’in geri gelebilmesi, özgürleştirici bir etken olarak rolünü oynayabilmesi için o kadar “İlmi” olmalıdır ki, bilimin yerine geçebilsin. Böylece, onun haddini aşmasını ve insanın hizmetinden çıkmasını engellesin. Bu ancak atları arabanın önüne koyarak, insanı da bilim ve teknolojiye bağlayan zincirlerden kurtararak olur; ancak böyle tekrar Efendi olabilir insan; makinede dişli olmaktan kurtulur.

 

Şimdi bir toptan yokoluş ihtimalini, modern insanın maruz kaldığı sayısız psikolojik baskıyı, geçmiş iki dünya savaşı tarihini, heryerde yayılan yerel savaşları ve bunların tüm dünyayı alevler içinde bırakabileceği ihtimalini dikkate alırsak barışın bir ölüm-kalım meselesi olduğunu anlarız. Bu demektir ki Din yatıştırıcı rolünü oynamak için, önce tüm sürtüşme ve çatışma sebeplerini de ortadan kaldırmalıdır.

 

Dikkatli bir incelemeyle anlarız ki, dünyada çıkan dış çatışmaların çoğu aslında insanın kendi içindeki iç çatışmaların uzantısıdır. Öyleyse dış sürtüşme ve çatışmaları sonlandırmak için önce içeridekileri bitirmek gerekiyor. Bunu derken, bazen iç çatışmaların bitmesinin de dışarıdaki çatışmaların bitmesine bağlı olduğunu fark etmiyor değiliz. Gerçekte dış ve iç çatışmalar ilişkisi diyalektik bir ilişkidir. Ama insani gelişimin bu aşamasında iç çatışmaların giderilmesi daha önemlidir. Ve Din’in barışçı bir rol oynaması için onun bir “öz bilimi” olması ya da bir çeşit “Psikoloji” olması, problemleri analiz etmesi, teşhis ve tedavi etmesi, kişiliğin iç ve dış boyutlarda tam gelişimini sağlaması gerekiyor. Böylece iç çatışmalar sonunda yatıştırılır ve tamamen fethedilir. Bu da dış çatışmaların engellenmesi ve tamamen kalkmasını sağlar.

 

Yukarıdaki özelliklerle Din’in geri gelmesi ve bir özgürleştirme ve barış aracı olarak hizmet etmesi, onun o derece “ilmi” olmasını gerektirir ki, bildiğimiz manada bilimi aşabilsin ve bir “öz ilmi” olabilsin. İşte bu özellikler İslam’ın İkinci Mesajı'nda vardır; oysa diğer gelişkin Din formları, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın İlk Mesajı da dahil, yetersiz kalmaktadır.

 

Bundan kastın, bu dinleri çöpe atmak olduğu çıkarılmamalıdır. Bu basitçe demektir ki, İslam’ın İkinci Mesajı, Din’in İlmi aşamasını ortaya koyarak, yüksek ahlaki, ruhi ve aydın ideallerin gerçekleşmesinde sağlam temeller atmaya ve bunlara giden yolu açmaya muvaffak oldu. Bunlar az ya da çok yukarıdaki dinlerce de tam gerçekleştirilmese bile uygulanmaya çalışılıyor. Bu anlamda İslam’ın İkinci Mesajı, geçmiş ve şimdiki tüm kuşakların, tüm dünyanın, tüm sanatsal, edebi, bilimsel, ve dini kazanımların da varisidir.

 

Bu bölüme sonuç olarak, başta dediğimizi hatırlayalım: Tüm dini formlar, gelişmiş monoteist şekiller olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın İlk Mesajı, bugüne dek kendi iman ve inanç sınırlarının ötesine geçemediler ve böylece modern insanın sorunlarına cevapta yeterli değillerdir. Ama İslam’ın İkinci Mesajına gelirsek görürüz ki, iman ve inanç sonu hakikat olan bir yolculuğun başlangıcıdır. Hakikat ise, sükunet, itminan ve iç huzura götürür. Kişinin iman ve inançtan hakikate tırmanış süreci ise kısaca “Peygamber örnekliği”nde özetlenebilir. İslam’ın İkinci Mesajı’nın Hakikat’e giden yol oluşu ise son tahlilde onu İslam’ın ilmi aşaması yapar.

 

Sonuç

 

“Bugün tüm engeller yıkıldı ve insanlığın Rabbi kabilenin yıkık mabedinin kapısına geldi” … Hintli şair Rabindranath Tagore’un bu sözleri, belki de tüm dünyada paylaşılan bir duyguyu yansıtıyor.

 

Bu duygu, belki de insanı insandan uzak tutan tüm fizik engellerin büyük çapta kalkmasına dayanıyor. Şu çok açıktır ki, zaman ve mekan engelleri büyük çapta teknolojik ve bilimsel ilerlemelerin ulaşım ve iletişime verdiği çok yüksek hızlar sayesinde yıkıldı. Bu zaman mekan engellerinin yıkılışı gezegenimiz Dünya’da daha yüksek derecede coğrafi birleşme sağladı.

 

Bu coğrafi birleşme düşünce ve duyguda da daha geniş çapta birleşmeyi davet ediyor. Düşünce ve duygu alanlarındaki bu birleşme aynı zamanda barış talebince de zorlanıyor; daha önce dediğimiz gibi barış artık bir “ölüm kalım meselesi”dir.

 

Elinizdeki kitapçık eski din formları olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın ilk mesajı arasında herhangi bir laik felsefe ya da ideolojinin düşünce ve duygu birliği sağlayamayacağını bir nebze göstermiştir. Bu kitapçığın asıl amacı ancak İslam’ın İkinci Mesajı'nın bu istenen birleşmeyi sağlayabileceğidir; çünki o tam da insanları birbirine bağlayan şeylere, akıl ve kalbin ortak değerlerine hitap ediyor.

 

Ayrıca bu kitapçık kaba hatlarıyla, İslami hükümleri Kuran'ın Medine seviyesinden Mekke seviyesine çıkarmakla, İslam’ın İkinci Mesajı’nın, demokrasi ve sosyalizmin elele verdiği ve sosyal eşitliğin hüküm sürdüğü ideal bir toplumu kurmaya giden yolu açtığını da gösterdi. Böyle bir toplum, ideal “Peygamber örneği”ndeki ibadet yöntemleriyle birleştiğinde, İslam’ın İkinci Mesajı’nın insanın kendini gerçekleştirmek, ya da mutlak insani özgürlüğe varmak için sunduğu imkanı gösterir. Son olarak, İkinci Mesaj’ın bir yandan demokrasi ve sosyalizmi birleştirmesi, diğer yandan bir “psikoanalitik teknik” olarak sunduğu ibadetle her insana kendi olma imkanını getirmesi modern insanın sorunlarına tek cevap ve onun hastalıklarına kesin tedavidir.

 

İslam’ın İkinci Mesajı, tüm inanç, cins, ırk ve diğer sınırları aşarak Dünya’da Cennet’i kurmayı ve insanı Kainatın Efendisi makamına meşru yoldan geri döndürmeyi amaçlamıştır. İnşallah diyerek bu kitapçığı kapıyoruz.

 

Cumhuriyetçi Kardeşler, Mayıs 1976

 

İlk Yayın Tarihi: Mayıs 1976

[İngilizceden kısaltılmış çeviri]


         -        

 


Bu Yazı 13481 defa okunmuştur
 

 Bu haber için toplam 211 yorum yapılmıştır...

şeriati nurettin meriç 11-05-2009, 15:57:58
çok ilginç bir isim....çok ilginç düşünceler...okunmaya analiz edilmeye cidden dikkate alınmaya değer bir aydın....tanıdığım için sonsuz mutlu oldum...inşaallah kitaplarına ulaşabilirim....zira modern zamanlara şifa olabilecek düşünceleri mutlaka var...çok doğal bir insan....toplum için çalışmış üretmiş bir beyin....tıpkı aziz şehit gibi....meseleyi ele alıyor araştırıyor ve teşhisi koyuyor...ille insanları bir yerlere kanalize etme derdi yok...sadece üretiyor ve bırakıyor....eğer şifa ise derdine insanlar alıyor... tekrar okuyup yeniden değerlendireceğim inşaallah....kalemle kitapla yazıyla umutla devrimle
 
Oğuzhan Özdemir 23-05-2009, 12:37:47

Yapılan değerlendirmeler oldukça farklı. Mekke ve Medine dönemi herkesin bildiği ve çeşitli konular ile ilişikineldirilen aryımlar. Fakat bu ayrımların, özellikle ikinci mesaj temelinde bu şekilde ele alınarak ortaya konmasına ilk defa rastladım. Bağlamlar dikkat çekici. Üzerinde çalışılması gereken bir konu. Ben sosyal demekrasi ve adaletin özellikle Amerikan Kapitalizmi ve emperyalizmine karşılık Avrupa merkezli uygulamalarla birlikte gerçekleştirilmeye çalışılması gerektiğini düşünüyorum. Bunu Avrupa'nın art niyetli baskılarıyal değil, Avrupa'nın sosyal adaleti uygulayan gelişmiş ülkelerindeki gibi gerçekleştirmeye çalışarak yapmak gerekir. Türkiye sosyal demokrasi ve adalete gideceğine, günden güne daha Kapitalist ve halkına yönelik daha sömürgeci olmaktadır. İslâmcılarımız sermayeye tapmaktan başka bir yolda ilerlememektedir. Türkiye'nin sosyal demokrasi ve adalet alanında ve bunun diğer alanlarda ilerleyeceğini düşünmüyorum, ekonomik olarak sürekli kötüye giden bağımlı sürecin ise kalkınması mümkün değil. Çünkü hiçbir şey üretemezseniz geçinemezsiniz. Kendinize ait patentli arabanız, uçağınız, tankınız, silahınız, yazılım sistemleriniz ve her türlü üretiminiz olmazsa, bunları ihraç etmezseniz, tarım ve hayvancılığı katlederseniz gelişmek lafı saçmalıktan ibarettir. Her türlü açıdan Türkiye'den hiçbir umudum bulunmamaktadır. Eğer gidilebiliyorsa Doğu'ya ya da Batı'ya bu ülkede durmanın bir anlamı da yoktur, dürüst ve insan kalmak istediğiniz aman dışlanıyorsunuz.
 
 

BU KATEGORİDEKİ DİĞER ESERLER

"Tanrı yok! Tanrı'ya Yemin Ediyorum ki Tanrı yok!"/ Abdulkerim SURUŞ
Sanat, İlim ve Din / Ali İzzetbegoviç
Louis Massignon (1883-1962 )/ Ahmed Yüksel ÖZEMRE
İslam’ın İkinci Mesajına Giriş / Mahmud Muhammed TAHA
Sudanlı Mahmud Muhammed Taha / Esra DURU
İsyancı Bir Aydın: Muhammed Arkun / Ursula Günther
Bir Hümanistin Ölümü! / Mustafa ÖZCAN
Fidel Castro'ya Mektup / Muhammed Rızâ HEKİMÎ
 
 
 
 

 

nike huarache Scarpe Abbigliamento Asics nike blazer michael kors Adidas Scarpe Ray ban nike flyknit longchamp scarpe converse nike free air jordan scarpe da calcio nike cortez Cinture air max new balance Scarpe nike roshe louis vuitton Ray ban adidas oakley converse Scarpe Adidas scarpe Nike Adidas superstar air max
new balance nike air max adidas nike roshe michael kors air max nike free nike blazer new balance oakley converse Scarpe Adidas nike huarache Scarpe Ray ban scarpe converse Adidas Scarpe Abbigliamento Asics Scarpe air jordan scarpe da calcio nike free nike cortez nike flyknit

www.aliseriati.com         www.aliseriati.net        www.aliseriati.org

NETWOR YAZILIM