SEÇİM ERTESİ KONUŞMASI
İran'da birinci cumhuriyetin efsanevi başbakanı, halkın "İmam'ın başbakanı" adını verdiği Mir Hüseyin Musevi, 12 Haziran 2009'da düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bir bildiri yayınladı. Bu çok önemli bildirinin Türkçe çevirisi:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Şerefli İran milleti
Onuncu dönem cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin açıklanan sonuçlar şaşırtıcıdır. Uzun oy kullanma kuyruklarında oyların nasıl oluşturulduğuna tanık olan ve kime oy verdiğini bilen halk, hayret içinde seçim sandıklarındaki görevlilerin el çabukluklarını ve devlet radyo televizyonunun yaptıklarını izliyor. Bu insanlar, şimdi artık herzamankinden daha fazla bu büyük oyunun kimler ve hangi makamlar tarafından ve nasıl sahnelendiğini sorguluyor. Bendeniz seçim günü yaşananlara, aşikar ve çok sayıdaki hilelere şiddetle itiraz ederek uyarıyorum: Sahnelenen bu tehlikeli oyuna boyun eğmeyeceğim! Güvenilmez yetkililerin yapıp ettiklerine baktığımızda gördüğümüz ve görmekte olduğumuz şey, İran İslam Cumhuriyeti’nin mukaddes nizamının temellerinin sarsılmasından, yalan bir egemenlik ve istibdattan başka bir şey değildir. Bendeniz, şer’i ve milli vazifemin gereği olarak, çok tehlikeli bu sürecin perde arkasındaki sırları ifşa edecek ve onun ülkenin kaderi üzerindeki yokedici etkilerini açıklayacağım. Korkarım ki mevcut durumun devam etmesi, rejimin etkili bütün güçlerini halk karşısında yalancı yorumcu haline getirecek ve onların dünyalarına da, ahiretlerine de telafi edilemez bir darbe vuracaktır.
Yetkililere çok geç olmadan acilen bu gidişi durdurmalarını tavsiye ediyorum. Herkes kanun çizgisine ve halkın oylarını emanet kabul etme hattına dönmelidir. Bilmelidirler ki adaletten çıkmanın meşruiyeti yoktur. Onlar, bu ülkede büyük bir İslam devrimi gerçekleştiği hakikatinden başka herkesten çok haberdar olmalıdırlar. Devrimimizin asgari mesajı, halkımızın bilinçli olduğu ve sahtekarlıkla işbaşına geçen hiçkimseyi orada tutmayacağıdır.
Bendeniz bu fırsattan istifade büyük İran milletinin hassasiyetine teşekkür ederken, onlara, İran’ın, bu semavi varlığın sahtekarlara değil onlara ait olduğunu hatırlatmak isterim. Onu akıllıca koruması gerekenler bunlardır. Halkın oyuna ihanet edenler, bu evin ateşe verilmesiyle hiç ilgili değildirler. Biz, dinî öğretilerden ve milletin Peygamberimizin Ehl-i Beyt’ine olan alakasından çıkarılmış yeşil rasyonalizm akımını büyük bir coşkuyla sürdürecek ve ülkede azgınlaşan kirli yüzlü yalan istilasına karşı mücadele edeceğiz. Ama bu arada hareketimizin körü körüne olmasına da izin vermeyeceğiz.
Her biri bu yeşil mesajı ulaştırmak için adeta bir karargâh haline gelen yurttaşlarımıza, seçimlerde faaliyet gösteren resmî ve halka ait bürolara tek tek teşekkür ediyorum. Bu ülkenin hakettiği sonuca ulaşana dek sahnede bulunmalarına ve çabalarına ihtiyaç bulunduğunu vurgulamak istiyorum.
“Hem, bize yollarımızı göstermiş olduğu halde ne diye biz Allah'a dayanıp güvenmeyelim? Sizin bize verdiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkülde sebat etsinler.” (İbrahim 14)
Mir Hüseyin Musevi
VELİYY-İ FAQİH HAMANEİ'YE MEKTUP:
Musevi, sorunun ancak seçimlerin yeniden düzenlenmesiyle çözülebileceğini savunuyor. Musevi ve taraftarlarının kararlı tutumu karşısında dini lider Hamenei ve Anayasa Koruma Konseyi, ihtilaflı sandıklarda oyların yeniden sayılabileceğini, hatta bu bölgelerde seçimin yenilenebileceğini kabul etti. Fakat Musevi, bu kararla tatmin olmuş gözükmüyor. Önceki gün seçime katılan adayların Hamenei ile yaptığı görüşme de sorunun çözümüne katkı sağlamış gözükmüyor.
Musevi’nin, Ayetullah Hamenei’ye yazdığı mektubun tam metni şöyle:
Yüce Önderlik Makamı, Hazret-i Ayetullah Hamenei (varlığı daim olsun)
Selamun Aleyküm
Saygılarımızla hatırlatmak gerekirse, medya aracılığıyla ve ulaşan haberlerden malumunuz olduğu gibi, seçim heyecanı bütün ülkeyi sarmış durumdadır ve kadın erkek, yaşlı genç tüm kesimler ve katmanlar köyde kentte gece gündüz demeden seçim sahasında aktif biçimde varolmuşlardır. Bu umut verici mübarek olgu, halkın yaygın biçimde seçimlere katılmasını, milli birliğin gelişmesini ve ülkemizin uluslararası onur ve saygınlığının artmasını sağlayacaktır.
Lakin ne yazık ki bazı makamlar ve resmi kurumların halkın bu asil hareketini pek olumlu karşılamadığına dair haberler ulaşıyor. Aşağıdaki konular bunlardan bazılarına örnektir.
1. Anayasa Koruma Konseyi’nin merkezdeki bazı üyeleri ve vilayetlerdeki çok sayıda gözlemciler alenen mevcut cumhurbaşkanına tarafgirlik yaparak işlerin tarafsızlıkla yürütülmesi ilkesine riayet etmemektedirler.
2. Sayın İçişleri Bakanı ve valiler bendenizin oy sayım merkezleri ve oy kullanma sandıklarında görev yapacak icra heyetlerindeki temsilci listesini kabul etmeyi geciktiriyorlar. Böylece de 30/5/1379 (20/8/2001) tarihli yasaya açıkça aykırı davranmış oluyorlar. Kanuna aykırı en son girişim, seçim karargahımız tarafından takdim edilmiş temsilcilerimizin, büyük bir karışıklığa sebep olacak şekilde yerlerinin değiştirilmesidir. Bu tutum, apaçık şekilde iş göremez hale getirmektir ve temsilcilerimizin görevlerini yapmasına güçlük çıkarmak anlamına gelmektedir. Halbuki Yüksek Seçim Kurulu, 45333/44 sayılı 9/3/1388 (30/5/2009) tarihli genelgede, adayların temsilcilerinin belirlenmiş sandıklarda görev yapabilmesi için tanıtım kartı tahsisini vurgulamıştır. Bu durumda valiler ya akıllarına estiğince, ya da önceki genelgeye aykırı ve hakkında elimizde bilgi bulunmayan başka bir iç genelge nedeniyle böyle davranmaktadırlar.
3. Valilerin, Devrim Muhafızları Ordusu ve Gönüllüler Ordusu yetkililerinin seçimlere müdahale ettiğine dair çok sayıda tanıklıklar ulaşmaktadır. Eğer bu bilgiler doğruysa, bu iş, kanunlara aykırı olmasının yanısıra, valiler ve resmi yetkililer arasında derin bir kırılma yaşandığını, Gönüllüler Ordusu ve Devrim Muhafızlarının sağlıklı ve sâdık gövdesinde yozlaşma meydana geldiğini göstermektedir. Yukarıdaki kanuna aykırı girişimlerin çerçevesi somut olmadığından ve sandıklardaki üyelerin bir bölümü ve gözlemciler özel bir adayı destekleyen kimseler arasından seçildiğinden halkın oyları üzerinde tasarrufta bulunmuş olmaları ihtimali zihinleri huzursuz etmektedir.
4. Hükümet başkanının seçim kampanyası sırasında devlet imkanlarını kullanması, resmi makamların ve bakanların devlet imkanlarını kullanarak propaganda gezilerine katılması, medyada yeralan çok sayıda haberde de görülebileceği gibi Seçim Kanunu’nun 68. maddesinin ihlali yine bu cümledendir. Bunlar, coşkuyla ve rütbe beklemeksizin İslam Cumhuriyeti nizamının dişlilerini güçlendirmek üzere sahneye çıkmış aziz milletimizin kafasını karıştırmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır. Muhterem zâtıalinizin dert edindiği asli meselenin halkın seçimlere en yüksek ve yaygın katılımının sağlanması, yetkililerin bütün zeminlerde tam tarafsızlığa uyması ve kanuna riayet etmesi ve sağlıklı bir seçim düzenlenmesini istediğine duyduğumuz güvenle, talimatlarınız ve müdahalenizle resmi makamların, sandık görevlilerinin ve Seçim Kurulu’nun tam tarafsızlığa riayet etmeleri için uygun ortamı hazırlayacağınızı ve halkın oylarının korunmasını temin edeceğinizi umuyorum.
Mir Hüseyin Musevi 19 Haz 2009
MERCİ-İ TAKLİDLERE ÇAĞRI
Mir Hüseyin Musevi, seçim sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte hiç beklenmeyen bir sonucun ortaya çıkması üzerine “oyum nerede” protestoları başlayınca İran’ın taklit mercilerinden (meraci-i taklit) halkın oyunun korunması için yetkililere ikazda bulunmasını talep etti. Musevi’nin bütün taklit mercilerine gönderdiği bu önemli mektubu yayınlıyoruz.
Mektubun metni şöyle:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. O’ndan geldik ve yine O’na döneceğiz.
Yüce taklit mercileri ve büyük âlimlerin mübarek huzurunda, selam ve saygıyla başlıyorum.
Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili yaşanan süreci dikkatle takip ettiğinize eminim.
Her ne kadar seçim kampanyası sırasında iktidardaki adayın menfaatine olmak üzere yalana başvurmaya ve kamu imkanlarını hesapsız kullanmaya tevessül edilmesi bu grubun ne pahasına ve ne yolla olursa olsun seçim kazanma azmini çok iyi gösteriyorsa da, bütün dünyanın, şer’i adalete sadakatin temel direklerinden biri olduğunu sandıkları bir devlete şaşkın bakışları arasında halkın oylarında bu boyutta sahtekarlık yapabileceklerini kimse tasavvur edemezdi.
Bugün, bütün bir hayretimizle, halkın emaneti konusunda böylesine cüretkar bir tasavvura ve ihkak-ı hakkın tüm yollarının kapatıldığına şahit oluyoruz. Mazlum halkın, bu milletin gerçek ve sahici sığınağı olan ulema ve taklit mercilerinin sessizliğiyle karşılaşması ise oylarda yapılan değişiklikten çok daha fazla hasar verecek kabiliyettedir.
Bazı unsurlar, asılsız bahanelerle ellerinde sopalar, coplar ve elektrik şokuyla bendenizin seçim bürolarındaki görevlilerin ve orada başvuru için bulunup da şaşkınlık içinde neler olup bittiğini anlayamayanların canına kasdettiler. Saygıdeğer Yargı’nın işe yarayacağına ümidimiz yoktur. Çünkü Cumhuriyet Başsavcısı’nın iktidardaki adayın televizyonda fazladan konuşma yapmasını önlemek üzere kanunu hatırlatamadığı bir yerde başka hangi araçla bu kara şiddeti engelleyebilecektir?
Halen böylesine büyük bir ziyana maruz kalmış olan halkın oylarının korunması görevi itibariyle arzuhalimi takdim ediyor ve hatırlatıyorum. Belki sizin konumunuzdaki zâtların yetkilileri uyarması faydalı olabilir.
Kardeşiniz, Mir Hüseyin Musev
HAREKETİMİZİN AMACI NEDİR?
İran cumhurbaşkanlığı adaylarından Mir Hüseyin Musevi, seçimlere katılış sebebini ve sürdürdüğü hareketin amacını açıklamak için halka hitaben bir bildiri yayımladı.Mir Hüseyin Musevi yanlısı “Kelime” adlı internet sitesinde yayımlanan bildirinin çevirisini sunuyoruz.
Bismillahirrahmanirrahim
Şüphe yok ki Allah, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. (Nisa Suresi:58)
Bu günlerde ve gecelerde milletimiz açısından tarihi bir dönüm noktası gerçekleşiyor. Halk kendi kendine ve bana şu soruyu soruyor: Ne yapmalı ve hangi yöne gitmeli?
İnandıklarımı sizinle paylaşmayı, size anlatmayı ve sizden öğrenmeyi kendim için bir yükümlülük olarak görüyorum. Ola ki tarihi misyonumuzu unutmayalım ve çağların ve nesillerin omzumuza yüklediği sorumluluktan kaçmış olmayalım.
30 yıl önce bu ülkede İslam için yapılan bir devrim zafere ulaştı; bu, özgürlük için, insan onuru için, doğruluk ve dürüstlük için yapılmış bir devrimdi. Bu süre içerisinde özellikle de yolu aydınlatan İmam’ımızın hayatı döneminde bu kutlu binanın temellerini güçlendirmek için canlardan, mallardan ve onurdan büyük bedeller ödendi ve büyük kazanımlar elde edildi.
Toplumumuzu o zamana kadar tecrübe edemediği büyük nuranilikler kapladı. Halkımız yeni bir hayata kavuştu en çetin zorluklara rağmen bu, onlara tatlı geldi. Halkımızın elde ettiği yeni temiz hayatın öncüsü onur ve özgürlüktü. Şundan eminim ki o günleri görenler bundan daha azına razı olmazlar.
Acaba biz halk olarak o ruh bahşedici atmosferi tecrübe edemeyecek kadar liyakatimizi mi kaybettik? Ben bunun böyle olmadığını söylemeye gelmiştim. Hala geç değil, hala yolumuz o nurani atmosferden uzak değil.
Hem manevi bir hayat yaşayabileceğimizi hem de bugünde yaşayabileceğimizi söylemeye gelmiştim. İmam’ımızın tahaccür (taş kafalılık) konusundaki uyarılarını anlatmaya gelmiştim. Yasalardan kaçmanın istibdatla sonuçlanacağını söylemeye gelmiştim. İnsan onuruna özen göstermenin nizamın temellerini zayıflatmak bir yana onu güçlendireceğini hatırlatmaya gelmiştim. Halkın doğru ve dürüst hizmetkarlar istediğini söylemeye ve bizim birçok sorunumuzun yalandan kaynaklandığını belirtmeye gelmiştim. Geri kalmışlığın, yoksulluğun, yolsuzluğun ve adaletsizliğin bizim kaderimiz olmadığını söylemeye gelmiştim. Bir kez daha olduğu şekliyle İslam Devrimi’ne ve olması gerektiği şekliyle İslam Cumhuriyeti’ne davet etmeye gelmiştim.
Ben bu davette usta bir hatip değildim. Ama devrimin asil mesajı, benim ustalıklı olmayan ifadelerimi bile o kadar gönüllere yerleştirdi ki o günleri görmemiş olan genç kuşaklara, kendileriyle o büyük miras arasında mesafeler oluşmuş olan gençlere bile heyecan verdi. Ancak devrim yıllarında ve kutsal savunma dönemlerinde görebileceğimiz sahneler yarattı.
Halkın kendiliğinden başlayan hareketi, sembol olarak kendisine yeşil rengi seçti. İtiraf edeyim ki bu konuda ben de onların takipçisi oldum. Dini temellerden uzak olmakla suçlanan bu nesil, sloganlarında tekbirle ve “Nasrun min Allah ve fethun qarib”le buluştu. Bu şecere-yi Tayyibe’nin meyveye durduğu zaman birbirine benzer meyveler vereceğini ispat etmek için, “ya Hüseyin” ve Humeyni isimlerine yaslandı. Bu sloganları onlara fıtrattan başka bir şey öğretmemişti.
Küçük menfaatleri kendilerini bu Devrim mucizesini “yabancıların ürünü” ve “kadife devrim” diye adlandırmaya zorlayanlar ne kadar da insafsızdırlar.
Ancak bildiğiniz gibi hepimiz bu yeni milli hayat yolunda gençlerin ve yaşlıların kalbinde kökleşen bu idealleri gerçekleştirme yolunda yalanla ve hileyle karşı karşıya kaldık. Yasalardan kaçma konusunda öngördüğümüz şeyler, en açık ve en yakın şekliyle gerçekleşti.
Son seçimlere gösterilen bu büyük ilgi, öncelikle mevcut yönetim bunalımlarına ve birikimi devrimi ve nizamı hedef alan geniş toplumsal rahatsızlıklara gerekli cevap verilebilsin diye halka güven ve ümit vermek için gösterilen çabaların bir sonucuydu.
Eğer halkın bu hüsnü zannına ve güvenine, oyların korunması yoluyla cevap verilmezse veya onlar barışçı ve medeni yollarla haklarını savunamazsa tehlikeli bir yola girilmiş olacaktır ki bunun sorumluluğu da barışçı yöntemlere tahammül etmeyenlerin olacaktır.
Halkın güven harmanını yakan geniş çaplı seçim hileleri ve oyların yer değiştirilmesi, seçim hilesi yapılmadığının delili olarak ortaya konacak olursa nizamın cumhuriyet niteliği katledilmiş olacak ve İslam’la cumhuriyetin bağdaşmadığı fiilen ispat edilmiş olacaktır.
Bu durum da iki grubu memnun edecektir. Bunlardan birincisi İmam’ın karşısında saf tutarak İslami yönetimi “Salihlerin istibdadı” olarak görenler ve kendi batıl kuruntularıyla halkı zorla cennete götürmek isteyenlerdir.
İkincisi ise halkın haklarını savunma iddiasıyla dini ve İslam’ı cumhuriyetin gerçekleşmesine engel olarak görenlerdir. İşte İmam’ın en büyük ve zarif hüneri bu ikilinin büyüsünü bozmasıydı. Ben İmam’ın yoluna dayanarak yeniden hayat bulan bu büyücüleri etkisiz bırakmak için gelmiştim.
Şu an ülke yöneticileri, geçen seçimde sahnelenenlerin sorumluluğunu kabul ettiler ve sonrasında yapılacak her türlü araştırma ve soruşturma için sınır belirlediler. Bu, seçimlerin iptal edilmemesi ve sonucun değiştirilmemesi için yapıldı. Hatta 170 seçim bölgesinde sandığa atılan oylar, oy verme yeterliliğine sahip seçmen sayısından fazla olsa bile…
Bizden şikayetimizi Anayasa’yı Koruyucular Kurulu aracılığıyla yapmamız isteniyor. Halbuki bu Kurul, gerek seçimden önce, gerek seçim sırasında ve gerekse sonrasında sergilediği tutumla tarafsız olmadığını ispat etmiştir. Hakemliğin ilk şartı ise tarafsızlıktır.
Ben seçimlerin iptalini ve yenilenmesini istemenin kesin bir hak olduğuna şiddetle inanıyorum. Bu, ulusal güven taşıyan bir tarafsız heyet tarafından yürütülmelidir. Onun bütünüyle elverişli olduğuna dair bir mantık ortaya atılmamalı, kan dökülmesi ihtimali söz konusu edilerek halk, her türlü yürüyüş ve gösteriden alıkonulmamalı ve Milli Güvenlik Kurulu bazı sivil giysili şahısların halkın canına ve malına yönelik saldırıları konusundaki meşru sorulara cevap vermek yerine konuyu saptırarak meydana gelen faciaların sorumluluğunu başkalarının üstüne atmamalıdır.
Ben sahneye baktığımda bunun istenmeyen bir hükümetin halka dayatmasının ötesinde bir takım hedeflerin ürünü olduğunu görüyorum. Bunun ülkenin siyasi hayatına yönelik yeni bir dayatma olarak görüyorum.
Ben yeşil dalgada sizlerin katılımınızın güzelliklerini gören bir yoldaşınız olarak benim yaptıklarım yüzünden hiç kimsenin hayatının tehlikeye düşmesine izin vermeyeceğim. Ancak bununla birlikte seçimlerin iptali ve halkın haklarının temin edilmesi yönündeki kararlı inancımda ısrar edeceğim.
Gücümün kısıtlılığına rağmen, şuna inanıyorum ki motivasyonunuz ve yaratıcılığınız sayesinde yeni medeni çehrelerle meşru haklarınızın takipçisi olacak ve bunu gerçekleştireceksiniz.
Şundan emin olun ki daima sizin yanınızda yer alacağım. Bir kardeşiniz olarak bu yeni yolların bulunması konusunda özellikle aziz gençlere tavsiyem şu ki, sakın yalancıların ve hilecilerin İslam nizamı bayrağını sizden kapmalarına izin vermeyin. Ehil olmayanların ve mahrem olmayanların dürüst babalarınızın kanlarıyla ve acılarıyla size bıraktığı değerli İslam Devrimi mirasını müsadere etmesine izin vermeyin.
Allah’a tevekkül ederek, geleceğe ümitle bakarak kendi gücünüze dayanarak toplumsal hareketinizi bundan sonra da anayasada belirtilen özgürlükler doğrultusunda ve şiddetten uzak durma ilkesi çerçevesinde sürdürün.
Biz bu yolda Besici’lerle karşı karşıya değiliz. Besici’ler bizim kardeşlerimizdir. Biz bu yolda Devrim Muhafızlarıyla karşı karşıya değiliz. Devrim Muhafızları Devrimimizin ve nizamımızın koruyucularıdır.
Biz orduyla karşı karşıya değiliz; ordu sınırlarımızın bekçisidir. Biz kutsal nizamımızla ve onun yasalarıyla karşı karşıya değiliz. Bunlar bizim istiklalimizin, özgürlüğümüzün ve İslam Cumhuriyetimizin koruyucularıdır.
Biz, yalancılarla ve eğri yolda olanlarla karşı karşıyayız. Biz bunları ıslah etme peşindeyiz. Asil İslam Devrimi’nin ilkelerine dönmek için ıslah peşindeyiz.
Yöneticilere de şunu tavsiye ediyorum: Sokaklarda sükunetin sağlanması için anayasanın 27. maddesi doğrultusunda barışçı gösteriler için imkan sağlamakla kalmasınlar, hatta bu tür toplantıları teşvik etsinler. Radyo Televizyon kurumunu kötü söyleme ve tek taraflı davranma kaydından azat etsinler. Bıraksınlar da sesler çığlığa dönüşmeden önce bu medya organında istidlal ve güzel mücadele yoluyla tashih ve tadil olsun.
Bırakın gazeteler eleştirebilsin, haberleri olduğu gibi yazabilsin. Kısaca halk için taraftarlıklarını da muhalefetlerini de gösterebilecekleri özgür bir ortam sağlayın.
Bırakalım tekbir getirilsin. Bunu kendimize bir muhalefet olarak algılamayalım. Son derece açıktır ki böyle olduğunda asker ve polisin caddelerde bulunmasına gerek kalmayacak ve devrimi ve ülkeyi seven herkesin duyduğunda veya gördüğünde üzüldüğü sahnelerle karşılaşılmayacak.
Kardeşiniz ve yoldaşınız
Mir Hüseyin Musevi
21.06.2009
Çeviren: Alptekin Dursunoğlu
YALANA VE SAHRTEKARLIĞA KARŞI DİRENİŞ HAKKINIZDIR
İran cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin itirazlar sebebiyle ülkede tansiyon gittikçe yükselirken adaylardan Mir Hüseyin Musevi, sert açıklamalarını sürdürüyor.
Mir Hüseyin Musevi, kendi taraftarı olan internet sitelerinden Kelime’de yayımlanan 6 numaralı bildirisinde bir yandan halkı sağduyuya çağırırken öte yandan “yalana ve sahtekarlığa karşı itiraz etmenin halkın en doğal hakkı” olduğunu söyledi.
Musevi bildirisinde şu ifadelere yer verdi.
Bismillahirrahmanirrahim
İnna lillah ve inna ileyhi raciun (Biz Allah’tan geldik yine ona döneceğiz)
Seçimlerde yapılan geniş çaplı sahtekarlığa itiraz eden bir grubun şehit edilişine ilişkin yürek parçalayıcı haberler, toplumumuzu şoke etmiştir.
Halkın üzerine ateş açılması, kent ortamının garnizona dönüştürülmesi, dehşet, tahrik ve güç gösterisi, yasalardan şiddetle kaçmanın gayri meşru çocuklarıdır. Tuhaftır ki bu şartları yaratanlar, bu hatayla başkalarını suçlamaktadırlar. Görüşlerini açıkladıkları için halkı yasaları çiğnemekle suçlayanlara, barışçı gösteriler düzenlemek için önceden izin alınmasının zorunlu olmadığını ortaya koyan anayasanın açık 27. maddesinin hükümet tarafından çiğnenmesinin büyük bir kanunsuzluk olduğunu bildiririm.
Acaba bizim ve sizin yaptığımız benzer gösterileri zalim şahlık tarihinin unutulmuşlukları arasından çıkaran devrimci halkımız dövülüp tartaklanmalı ve güç gösterileriyle tehdit mi edilmeli?
Ben, yas tutan biri olarak aziz halkımızı sağduyuya davet ediyorum. Bu ülke sizin ülkenizdir. Devrim ve nizam, sizin mirasınızdır. Yalana ve sahtekarlığa itiraz etmek sizin en doğal hakkınızdır. Haklarınızı alma konusunda ümitli olun ve ümitsizlik ve dehşet için öfkenizi kışkırtmaya çalışanlara izin vermeyin. Gösterilerinizde şiddetten sakınmaya bağlı kalın. Evlatlarınızın güvenlik güçlerine karşı uygun olmayan davranışlarına kalbi kırık babalar ve anneler gibi müdahale edin.
Aynı zamanda güvenlik güçlerini bu günlerin hatıralarının onların halkla ilişkilerinin telafi edilmez şekilde zarar görmesine izin vermemeleri için uyarıyorum.
Şehitlere, yaralılara ve tutuklananlara ilişkin ailelerine hiçbir bilgi verilmemesinin ve onların çaresizlik içerisinde bırakılmasının sükunetin sağlanmasına hiçbir faydası olmamakta, bu tutum yalnızca duyguların daha da yaralanmasına sebep olmaktadır. Bu tür tutuklamalar, güvenlik güçlerindeki evlatlarımız ile milletimiz ve toplumumuz arasında sınırların aşılmasına ve riayetin kaldırılmasına sebep olmaktadır.
Allah Teala’dan bu aziz şehitler için rahmet, acılı ailelerine sabır ve ecir diliyorum.
Mir Hüseyin Musevi 21.06.2009 Çev. Alptekin Dursunoğlu
Tercümeler: Fikri Takip/ Yakın Doğu Haber