bir avuç eflatun bir tutam gül beyazı
kanla yıkanmış lengerlerde
közlenir alaca yüreğimiz
bir mahpushane türküsü gibi
miri malı değil alın terimiz
bir avuç eflatun
bir tutam gül beyazı
bozlaklarla göynüyen bir adam için
aşk neyin künyesidir
bezirganlar hem muannid
hem de sahtegi
pıtrak gibi dolanırlar eteklerimize
yazılmıştır geceye çay ve tütün
tütün ve kahır
kahır ve gurbet
ekmeğimize kattığımız tuz gibi
acının tiryakisi olmuşuz biz
emeğin havalisinde şehsüvar
gaza niyetine yağız ve delikanlı
ölümü bir seccade gibi yayıp
kevser kokularında çil çil
gürgen dallarında gövermiş
getirip serdik alnımızı merdane
ağırlaşan yakamoz gecelerine
ırgat tarlalarında çilekeş
ölümün yumağını çözdük biz
bir köy çobanı gibi
yüreğimizi bir kavala bağlayıp
sırtımızda kepenek
ibrişim kaşlarından geçerek
ay yüzlü sevgilinin
bir mengeneyi kırar gibi
bir tohumu çatlatır gibi
yüzümüz atlas hançeremiz bozlak
göğsünde gedik açtık dünyanın
hey dağlar hey ala dağlarım
koynunda yarim ağlar
huma kuşu uçmaz bizim göğümüzde
fetretine düşmüşüz insanlığın
hançerlenir eşgalimiz ha bre
sözlerimiz kalebent
gergefe çekilmiş erguvan
sel sebil olmuş akar kanımız
idil havası uğramaz şehirlere
çünkü şair sözleri çarmıhtadır
sokaklarda telsiz sesleri
hafta sonu haberlerinde bir kadın
ölü bulunmuştur palas otelde
harmaniyesi soğuk ve taşkındır
zümrüt yakut ve zeberced
sahtiyan bir çantadan dökülür
oysa görklüdür çocukların gözleri
geceye yazılan türküler gibi
gureba tekkesine sığınmıştır ayrılık
ne yana düşer hicabi
böğürtlen tadında gözler
alaca bir kıyamet gibi
gelüben mağrur ve kederli
taflan taflan yağarak
yanarak kerem gibi
tutup kabzasından şimdi
şair sözlerini kaldırmak vaktidir
yani vakit ikindidir
öyleyse eğer yaşamak gerek
yaşamak gerek tek atımlık da olsa
kanla yıkanmış lengerlerde
közlenir alaca yüreğimiz
bir mahpushane türküsü gibi
miri malı değil alın terimiz
bir avuç eflatun
bir tutam gül beyazı
bozlaklarla göynüyen bir adam için
aşk neyin künyesidir