Habertürk televizyonunda Teketek isimli programı yapan Fatih Altaylı “Cübbeli Ahmet” olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü’yü pek sevmiş görünüyor. İki kez canlı yayında sabahlara kadar konuşturdu “Cübbeli Ahmet”i. Yetmedi, bu programları birkaç kez de tekrar yayınladı.
“Cübbeli Ahmet”, görüşleri ve bakışaçısı itibariyle tipik bir Taliban mollası. Yani Afganistan’da Taliban (talebeler) olarak bilinen hareketin üyesi bir medrese öğrencisinden farksız. Dümdüz. Yöntemsiz. Çoğunlukla takiyyeci. Bir fahişeyi ayakkabısından uyuz köpeğe su içirdiği için cennete göndermeye çok istekli, ama Şiileri cehenneme gönderirken gözleri ışıl ışıl, istekli ve hevesli.
Dinî konulara, İslam düşünce veya fıkıh tarihindeki zahiriler gibi bakıyor, mesela Şatıbi’nin yetkinlikle anlattığı “hükümlerin hikmeti” meselesine çok uzak, fıkıh usülü konusunda yetersiz ve 14. yüzyılda Taftazani’nin kaleme aldığı metinlerle oluşan Sünnilik anlayışının hayli sert bir temsilcisi. Her ne kadar kendisini “Ehl-i Sünnet” adı altında sahabe ve tabiine bağlamaya çalışsa da Sünniliği Taftazani’den öteye geçmiyor. Zaten geçse kendisini bir anda çelişkiler yumağının içinde buluverecek. O nedenle daha geriye gitmeyi hiç tercih etmiyor.
“Cübbeli Ahmet”, konuşmalarında görüldüğü gibi, aslında bir talebe. Fakat o acelecilik ve yüzeyselliğine rağmen büyük hükümler vermede de hayli cesur.
Fıkıh tarihi boyunca hiçbir şey tartışılmamış, hiç usül tartışması olmamış, hadisler konusunda hiçbir ihtilaf olmamış gibi davranması da yine yolun çok başındaki talebe safiyetiyle ilgili. Ya da farklılıkları bildiği halde polemik yapıyor.
“Cübbeli Ahmet”in görüşüne göre bir rivayetin sahih olarak bilinen hadis kitaplarında geçmesi hükme dayanak oluşturması için yeterli. Buhari, Müslim diyor hadisin sıhhatini kanıtlamak için. Bilinen şeyler ama, yine de soralım: Muvatta ne olacak? Ya İbn Hanbel’in Müsned’i?
Bu konudaki tartışmaların hiçbirinden haberdar değil mi acaba? Olmayabilir. Çünkü onun geldiği gelenek öyle tartışmayı ve ihtilafları pek sevmez. Kafası karışmasın diye öğrenmek de istemez.
Dini konularda da, bilimsel alan sayılabilecek konularda da pek çok şey anlatıyor ve bütün bunları sahih olduğunu söylediği kitaplardaki rivayetlere dayandırıyor. Büyük hükümler veriyor, ama onlara çok zayıf hadisleri de delil kullanıyor olabilir. Çünkü aktardığı rivayetlerin değerlendirmelerini aktarmıyor. Hatta “zayıf hadis” değerlendirmesi yapıldığını söylediği bir hadisten bahsederken “zayıf mı şişman mı” karşıtlığını kurarak bu konudaki tutumunu belli ediyor. Yani hadisin zayıflığı ancak bu şekilde (zayıf-şişman) komikliğin konusu olabilir ona göre. İyi de koca bir hadis külliyatı ne olacak? Cerh tadiller, rical ilmi, ahad-mütevatir ayrımı vs.
Dayanak olarak kullandığı hadislerin ahad olmaları durumunda çıkardığı hükümler için yeterince güvenilir mi olduğunu hiç tartışmıyor. Ama galiba bundan da önemlisi sürekli hükümler çıkarıyor ama yeri geldiğinde kendisinin mütevazi bir mukallit olduğunu söylüyor.
Karmakarışık bir durum yani.
Şiilik konusunda da bir hayli bilgisiz olduğu anlaşılıyor. Şia kaynaklarına hiç bakmadığı belli. Belki de onları necis, kitaplarını da abdest bozacak boyutta necaset görüyordur! Ama okumasa da, bilmese de Şiiler hakkında çok cesur hükümler veriyor. Tıpkı Afganistanlı emsali Taliban gibi. Oradakiler Şiilerin çoluk çocuk katledilmelerine de fetva vermiş ya, belki “Cübbeli Ahmet” de böyle düşünüyordur ama maslahata binaen bunu açıklamıyordur.
Şiilerin sahabenin önemli bir kısmını tekfir ettiğini, onlardan hadis almadığını, bu yüzden dinin yarısının gittiğini söylüyor mesela. Halbuki Şii ve Sünni hadis yöntemleri üzerine yapılmış onlarca eser olmasına rağmen. Demek ki bir tekine bile bakmamış.
Şiilere kadar gitmeyelim, Sahih hadis kitaplarında fıkıh, sosyal hayat, dini ibadetler vs üzerine binlerce hadis varken İmam Malik’in aynı konu başlıkları üzerine telif ettiği Muvatta’da kaç hadis var? Sahih hadis kitaplarındakinin yüzde biri bile değil. Ne oldu o zaman, dinin tamamı mı gitti?
Şiileri sadece ehli beyt ve onun çevresindeki sahabeden din almakla suçlayan “Cübbeli Ahmet”, İmam Malik’in sadece Medine’nin amelini delil kabul ettiğini bilmiyor mu? Bilmeyebilir, çünkü kendisinin Afganistan’daki emsali talebeler de “molla” sayılmalarına rağmen cehalet konusunda birbiriyle yarışan talebeler.
İslam’ın kendi iç tartışması açısından “Cübbeli Ahmet”in yaklaşımları hakkında söylenebilecek bazı şeyler var kuşkusuz. Fakat Habertürk ve Fatih Altaylı açısından durum pek anlaşılır gibi değil.
Felsefeden hoşlanmayan, hükümlerin hikmeti gibi çok mühim bir konuya uzak yakın alakası olmayan, zahiren ne gördüyse onu temel alan bir fundamentaliste neden bu ilgi?
Habertürk’teki kan kaybı nedeniyle rating kurtarmanın aracı olarak mı kullanıyor “Cübbeli Ahmet”i, yoksa 28 Şubat günlerindekine benzer operasyonlardan birinin başlangıcında mıyız?
Altaylı “Cübbeli Ahmet”i neden bu kadar sevimli gösteriyor? 28 Şubat müdahalesi sırasında yaptıklarıyla övünen Altaylı, uykuya yatmış Ergenekoncu olarak mı yapıyor bunları? Bu yöndeki komplo teorilerine prim vermemiz gerekir mi acaba?
Böyle sormamızın sebebi şu ki, “Cübbeli Ahmet”i pek sevimli bulan Altaylı’nın televizyonunda onun Afganistanlısı için ağız dolusu küfredilmediği kalıyor bir tek çünkü.
“Cübbeli Ahmet”i saf görmemek gerek. Eğer Altaylı yeni bir 28 Şubat operasyonu içindeyse “Cübbeli Ahmet” bundan bihaber değil anlaşılan. Çünkü birinci konuşmasında yurtdışındayken hakkında dava açıldığını, ceza alacağını bile bile Türkiye’ye döndüğünü, başkaları gibi yurtdışında kalmayı tercih etmediğini söylemişti hani, ikinci konuşmasında bu beyanına hemen açıklama getirme ihtiyacı duydu: "Ben Şevki Yılmaz’ı kasdetmiştim. Ceza almıştı da Türkiye’ye dönmemişti. Bazıları Fethullah Hoca’yı kasdettiğimi sanmış, öyle değil!"
Polisin Fethullah Hoca’nın elinde olduğunun bu kadar konuşulduğu ve Ergenekon işinde nerelerden nelerin çıkarıldığını görünce beyanına bu acaip izahı getirmesi anlaşılır bir şey. Ama biz konuşmanın harareti sırasında Fethullah Hoca’nın yurtdışında bulunmasına gönderme yaptığını bilmeye devam edeceğiz. Göndermeyi bu nedenle yaptı ama bu sahada pabucun pahalı gittiğini hatırlayınca çark etti, hiç kıvırmaya gerek yok! Şevki Yılmaz’ın kasdedilecek nesi var yoksa?
Bir de mantık kuruyor: Ben ceza almış Şevki Yılmaz’ı kasdettim, Fethullah Hoca ceza almış değil ki!
Tabii, hepimiz de yuttuk bu izahı!
Bu “Cübbeli Ahmet” meselesini iyi takip etmek gerek. Altından ilginç bir şeyler çıkabilir.
Kaynak: www.fikritakip.com