Hayatı, tarihi dört evreye ayırmak mümkün. Her evrede işler giderek kötüleşmiş gibi görünüyor. Hızlanarak artan üstel fonksiyon grafiklerini savaş, kaos, mutsuzluk için de çizebiliyoruz sanki. Bu sürdürülebilir olmayan gidiş bir şekilde duracak, hem de çok yakında.
Ne kadar süredir var olduğumuz hakkındaki tahminlerin ortalaması 100 bin yıl. İster maymundan gelelim, ister Adem’den, çok uzun bir süreyi avcı-toplayıcılıkla geçirdik. Çok kısa bir süredir tarım yapıyoruz. Ve çok çok kısa bir süredir madenleri kulanıyoruz. Varoluş tarihimize geniş açıdan baktığımızda ise sanayinin yeryüzünde adeta bir kaç dakikadır var olduğunu görüyoruz. Çok yeni ve bize çok yabancı bir ortamdayız. Genlerimiz, bedenlerimiz “ilkel” diye kestirip attığımız ve hakkında çok az şey “hatırladığımız” hayata göre ayarlı. Bunu inkar edemeyiz. Peki nereye doğru gidiyoruz? Önce nereden geldiğimizi düşünelim. Geçirdiğimiz aşamaları özetliyor ve gelecek için öngörü yapıyorum:
I
Avcı-toplayıcı kabile:
- Sınır yok, para yok, mülk yok, ordu yok, dolayısıyla vergi yok.
- İşbirliği var, meslekler yok.
- Tek baskı ve kontrol unsuru yaşlıların kuralları.
- Düşman kabilelerin baskısı(tehlike duygusu) belirgin değil.
- Doğayla barışık hayat sürülüyor. İnsanlar doğanın parçası olmayı kabullenmiş.
- Zinde(fit) olan kabileler zinde olmayanları yok ediyor. Ancak bu hayatın itici gücü değil. Hayat daha çok kabile içi ilişkilerden ibaret. Bireysel zindelik önemli. Toplumsal zindelik kavramı yok.
II
Çiftçi toplum:
- Mülk var, para var, sınır var, ordu var, dolayısıyla vergi var. Hükümetin herhangi bir çeşidi var.
- İşlev yönünden iki çeşit birey var: Çiftçi ve meslek sahibi. Meslek sahiplerinin, ordu ve hükümetin barınması için şehir var.
- Baskı ve kontrol unsurlarınin ilki, tamamen serbest monarktan düzenli yasalara kadar geniş bir yelpazedeki erk. Diğeri ordu.
- Toplum doğayı sömürüyor. Ancak nüfusun azlığı, enerji kaynaklarının olmayışı ve diğer kabilelerle/tebalarla rekabet nedeniye bu sömürü genelde doğanın telafi edemeyeceği ölçüde değil.
- Tarım nedeniyle doğal kaynaklara ihtiyaç var, dolayısıyla toprak değerli. Tarımın, yerleşik olmanın ve doğayı sömürmenin verdiği avantaj nüfusu yavaş yavaş artırıyor.
- Bu iki nedenle kabileler arasında belirgin çekişme var. bireylerin üzerinde bu rekabetin yarattığı baskı var. “Hayata kalma” işlevini toplum hep birlikte yerine getirmeye başlıyor. Toplumsal zindelik kavramı var.
Devlet/imparatorluk:
- Çiftçi toplumların birleşmesi ya da bir büyük yağmacı toplum altında toplanmasıyla oluşuyor. Çiftçi toplum özellikleri devam ediyor. Ordu, vergi, mülk, “hayatta kalma” işlevinin vekaleti önem kazanıyor. Hayata ezici bir otorite hakim.
- Otorite toplumsal işbirliği düzenini sömürüye dönüştürmeye başladığı için sık sık meşruiyetini ve toplumun rızasını kaybediyor. Halk, yöneten ve teba şeklinde başlıca iki sınıfa ayrılıyor.
- Toplumsal zindelik kavramı hala var.
Hammurabi yasaları / Sanayi toplumu yasaları
III
Sanayi toplumu:
- Tamamen tarım, mülkiyet ve doğal kaynakların sömürülmesi üzerine kurulan toplumsal düzen.
- Millet kavramı ortaya çıkıyor. Doğa sömürüsünün yanında enerjinin ve enerji dolayısıyla maden kaynaklarının büyük ölçüde kullanılmaya başlaması nüfusu çok artırıyor. Artan nüfusun ihtiyaçları ve doğal kaynak tüketimi nedeniyle sömürge kavramı ortaya çıkıyor. Bu iki neden dolayısıyla milletler arasında savaşlar olağan hale geliyor.
- Milletlerin bağlılık duygusu “hayatta kalma” işlevinin tamamen otorite tarafından yerine getiriliyor olması nedeniyle artıyor. Vatanseverlik kavramı ortaya çıkıyor.
- Toplumun tamamı mesleklere ayrılıyor. Çiftçilik sadece bunlardan biri haline geliyor. Meslekleşme ve enerji kullanımı nedeniyle bireysel hayatta kalma işlevi tamamen köreliyor. İşlev tamamen otoriteye ve toplumun kalanına devrediliyor. Avcı toplayıcı kabiledeki gönüllü ve eşit koşullu yardımlaşma yerini toplum için çalışmaya bırakıyor.
- Topluma hizmet toplumsal zindeliği artırıyor. Çünkü tehdit algısı ve rekabet çok yüksek.
- Bu dönem doğal kaynak kullanımı ve toplumun mesleklere bölünmesi nedeniyle ilk kez mülk ve para birikimi görülüyor. Yöneten ve yönetilen sınıflaşması yerini varlıklı ve varlıksız ayrımına bırakıyor.
- Bu dönemde hayatı düzenleyen kurallar belirginleşip karmaşıklaşıyor.
Geç dönem sanayi toplumu/küresel dönem(geçiş dönemi):
- Meslekler ve uzmanlaşma artıyor. Çiftçilik tamamen ticari bir seçime dönüşüyor. Avcı toplayıcı ve çiftçi toplum zamanındaki kendine yeten, hayatta kalmaya yönelik çiftçilik ortadan kalkıyor. Mülk ve varlık birikiminin hiç görülmemiş seviyelere ulaşması varlıklı kesimin toplumsal otoriteden daha güçlü olmasına yol açıyor.
- Bu dönemde yapay para kullanılmaya başlanıyor.
- Çiftçi toplumdaki yöneten ve teba ilişkisi yerini şirket sahibi ve şirket çalışanı ilişkisine bırakıyor. Çiftçi toplumdaki mülksüz ve mülk sahibi olarak tanımlanabilecek sınıflar(varlıklı-yoksul) hala var. Yüksek enerji ve doğal kaynak kullanımı nedeniyle(hayat standardı) yönetenlerin muazzam gücü karşısında birey tehdit de hissetmiyor, bu hayatın doğayı geri dönülmeyecek şekilde yok ettiğini de.
- Toplumların rekabeti yerini işbirliğine bırakıyor. Dolayısıyla bireyin tehdit algısı azalırken otorite, bireyin koşulsuz itaatinin sürmesi için bu boşluğu dolduracak yapay tehditler üretiyor/sunuyor. Rakip toplumların tehdidi yerini sadece meşruiyetini kaybetmeye başlayan otoritenin tehdidine bırakıyor. Bireyin içinde bulunduğu koşullar -örneğin artık öğrenmeyi olanaksız hale getirecek kadar karmaşık kurallar, gerçekle sahtenin ayırt edilememesi, hayat yüksek standardının bir çeşit uyuşturucuya dönüşmesi- bunu algılamasını güçleştiriyor. Çünkü ilk defa bu dönemde hayatta hiç bir şey “göründüğü gibi değil”. Bu noktada insanlık diğer aşamaya geçiyor.
IV
Totaliter dünya devleti ve uygarlığın sonu:
- Önceki dönemde dünya varlıklarının büyük çoğunluğu kapitalist sanayi toplumunun “karmaşık” süreçleri(banka gibi) sayesinde çok küçük bir azınlığın eline geçmişti. Bu muazzam gücü kullanan azınlık toplumsal otoriteleri tamamen himayesine alıyor ve kendi programını uygulatıyor. Fazlaca kullanılan dünya kaynaklarının tükeneceğini bilen bu azınlık kalan kaynağı “mülksüz tebayla” paylaşmak istemiyor ve uygarlığın her eylemini, her sürecini kontrol edebileceği merkezi dünya hükümetini kuruyor. Gerçeküstü rakamlara ulaşmış olan dünya nüfusunu azaltmak için merkezi otorite eliyle programlar uyguluyor.
- Bireylerin diğer milletlerle ilgili tehdit algısı iyice zayıflıyor. Bireyin hayatındaki tek tehlike algısı merkezi otorite. Çünkü hayatta kalmak için toplumsal otoritenin sağlayacağı diğer milletlerden korunma işlevine, dolayısıyla toplumun zinde olmasına ihtiyaç ortadan kalkıyor.
- Tükenen doğal kaynaklar toplumun yardımı olmadan hayatta kalma yetisine olan ihtiyacı diriltiyor. Ancak sanayileşme sürecinde kendine yeten çiftçilik yok olduğu için geri dönüş çok zor hale geliyor.
- Senaryo 1: Tehlikeyi algılayan bireyler artık hiç meşruiyeti ve gereği kalmamış olan toplumsal otoritenin vekaletini kullanmadan harekete geçerler ve hakim sınıfı yıkar/kendilerini kurtarırlar. Millet olarak ya da milis kuvvetlere sahip küçük bağımsız toplumlar olarak hayatta kalmayı öğrenirler. Doğal kaynak kıtlığına dayanabilmek için zorunlu olarak sürdürülebilir bir hayat kurarlar.
- Senaryo 2: Otorite son bir kaç bin yıllık aralıksız başarısını devam ettirir. Yönetilenler süreci algılayamaz. Dünya nüfusu ani olarak azaltılır. Kalan nüfus köle olarak mülk sahiplerine hizmet edeceği yeni bir düzende yaşamaya devam eder. Kalan doğal kaynak azınlık arasında yüksek hayat standardının devam ettiği bir düzende paylaşılır. Kalan nüfus çiftçi toplumda bile görülmemiş sefil bir hayat sürer. Efendi ve köle arasındaki eşitsizlik büyük boyutlara ulaştığı için toplum ahlaki ve insani olarak tarihte eşi görülmemiş düzeylere iner. İnsanlar birbirinden coğrafi ve fiziksel olarak da ayrıldıkları mutlak iki sınıfa bölünürler: Yüz binden az sayıda homo sapiens supernus ve yaklaşık bir milyar homo sapiens mancipium.
Büyük Çöküş...
|