ALİ ŞERİATİ

Ali Şeriati Hüseyniye-i İrşad

Kull. Adı    

:

Şifre 

:  
     

Yeni Üye - Şifremi Unuttum

Modernizm’le Hesaplaşma Çabasında Bir Aydın: Ali Şeriati Portresi / Aydın HIZ
Kendisi Olmayan İnsan
Dünya Görüşü ve İdeoloji
Şia
İran ve İslam
Tüm medyalar için tıklayınız...
Tefsir Dersi

Sesli ve Görüntülü Medya

Ali Şeriati Belgeseli
Belgesel

Tüm Arşivler İçin Tıklayınız...

HİCRET
HACC
Hangi Kur’an / Ali ŞERİATİ
Aşk ve Sevgi... / Dr. Ali ŞERİATİ
Bir Kez Daha Ebu Zer

İSLAM BİLİM DERSLERİ BAŞLIYOR

TARİH :19-03-2009

23.03.2009 tarihinden itibaren İslam Bilim dersleri başlıyor

Dr. Ali Şeriati'nin İslam-Bilim adlı konferanslarından oluşan eserini dersler halinde yayına hazırladık. Site üyelerimiz ve ziyaretçiler burada yayınlanacak dersleri takip edebileceklerdir. Pazartesi ve Perşembe günleri yayınlanacak olan dersleri muntazam takip edip tartışan takipçiler muayyen bir vaktin sonunda bu önemli dersleri bitirmiş olacaklardır.

Derslerin bitiminde takipçiler tarih bilinci, tarih felsefesi, toplumsal tevhid ve toplumsal şirk, ideal insan, toplumbilim, tevhidi dünya görüşü, altyapı ve üstyapı, ideoloji olarak İslam, varoluşçuluk, materyalizm, alinasyon, Marksizm gibi birçok önemli konu hakkında önemli bilgiler edinmiş olacaklardır. Hem derslerin takibi hem de dersler üzerine yapılacak tartışmalarla Doktor'un öğrencileri olarak O'nun fikirlerini tanımış, tartışmış ve belki ümidimiz odur ki ilerilere taşımız olacağız
hgs bakiye yükleme
trafik cezas? ödeme
kredi kart? borç sorgulama
kredi kart? borç sorgulama
yap?kredi kredi kart? borç sorgulama
tl yükleme
hgs yükleme


detay
Tüm haberler

.....................................................

ÜYE OLUN

TARİH :17-03-2006

Siteye üye olun yeniliklerden hemen haberiniz olsun.
hgs bakiye yükleme
trafik cezas? ödeme
kredi kart? borç sorgulama
kredi kart? borç sorgulama
yap?kredi kredi kart? borç sorgulama
tl yükleme


detay
Tüm haberler

.....................................................

TARİH : -- tarihinde tarafından gönderildi...
WEB :
Ülke :
Şehir :



.: Yazarlar :.
‘Hangi Suyun Sakasıyım Ya Rabbelalemin’ / Dr.Mustafa YILMAZ

Yaşadığımız hayat içerisinde ortak bir kelime ve kavram dünyasıyla bir saatlik sohbet imkanı neredeyse kalmamıştır. Fertleri, cemiyet hayatını alakadar eden herhangi bir müşterek meselede fikir birliği veya en azından fikir zenginliği içerisinde bulmak mümkün değildir. Farklı ilgiler farklı dünyaları icbar ederken, verili dünya külli bir idraki imkansız hale getiriyor.

 

Dünyanın ‘batı’ diye adlandırılan kısmından yayılan ideolojik tüketici yaşama biçimi, dünyayı, üzerinde ‘tüketim insanı özgür kılar’ yazılı bir Auschwitz mezarlığına dönüştürüyor. Demogojik yalancılık, kültürün sürekli yaralanmasıyla hız kazanıyor. Bilincin yaralanması, kültürün yaralanmasının zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkıyor.

 

Kültürü yaralayanlar beyaz cübbeleriyle; tabiat bilimcileri, insan bilimcileri ve içtimaiyatçılar. Bunlar, adına üniversite denilen –üniversellikle uzaktan yakından bir alakası bulunmayan- kurumların demogojik yalancılara laf taşıyan goygoycuları, tüketimi çılgınlaştıran, bilinçleri yaralayan, kültürlerimizi aşağılayan militanlarıdır. Akademiyi işgal altında tutan bu sığınmacı sanıklar, tipik davranış olarak, gösterilen ilgi ve verilen değer karşısında kendilerini la-yüs’el sayarak, dokunulmazlıklarına yüksek kaleler inşa ederler. Nihayet bilim kilisesi, itirazlara kulaklarını tıkamış olarak kendi buyruklarına itaat edilmesini vaaz eder.

 

Kültürü yaralanmış bir cemiyetin düştüğü durum karşısında, kültürün taşıyıcısı olan aydın bilimin kutsal kiliseleri ile kültürün anavatanı olan halk arasında nerede duracaktır? Bir zangoç olup çan mı çalacaktır, yoksa halkların modern putlara saldırısını örgütleyecek kültürel bir gerilla mı olacaktır? Yol ayrımı budur.

 

Bir yazar, bir aydın, bir mütefekkir bütün erdemi, içtimai değeri ve ahlaki durumu tüketici ideolojik bir paradigmaya bağlılık ile belirlenen uslupsuz ve usturupsuz bir cemiyete ait olamayacağı gibi bu cemiyetin ağababalarının da emrinde olamaz. Buna rağmen cemiyetin malı olmadan o cemiyet için yanan bir mum olmak zorundadır.

 

Dil ve söz her deliğe uyan bozuk paralar gibi harcanıyor. Heinrich Böll’ün dediği gibi, insanı benliğiyle, toplumla ve Allah’la ilişkiye sokan unsurlar dil, aşk ve bağlılıktır. Bunlar monolog, diyalog ve duadır. Yazdıklarımız ve söylediklerimiz bu üç alandan hangisini seslendiriyor diye merakla sormalıyız.

 

Yazar bağımsız olabilir mi? İçinde yaşadığı çağa, bu çağın insanlarına, kendi kuşağına ve tecrübelerine bağımlıdır.  Bağımlı olmasına rağmen baş eğmemek zorundadır. Bu uğurda genç yaşlarda ihtiyarlaması gerekebilir.

 

Bu ülkede çok sayıda eli kanlı katil, cani, namussuz, soyguncu, işkenceci özgürce, küstahça ve rahatça aramızda dolaşmaya devam ediyor. Ve daha acı olanı bunların suçlarının hiçbir zaman kanıtlanamayacak olması! Yazar ve aydın bunları ifşa etmeli değil midir? Kralların da çıplak olabileceğini söylemeli değil midir?

 

Aydın ve yazar güçlü olmak zorundadır. Çünkü dili tutulmuş bir dünyada, her nereden gelirse gelsin o, gördüğünü, bildiğini ve düşündüğüne ifade edebilme yeteneğine sahiptir. Fakat bilimci, ideolojik, modernist, tüketici putlar karşısında fikri bir savaş vermek zorundadır. Bütün ordulara el konulmuş, her taraf zapt u rapt altına alınmış, bilim ve kuzeni sanayi tüm ekiplerini toplamış, içtimaiyatçıları, biyolojik, fizik ve metafizik alimleri sorumlu aydının karşısına dikmiştir. Aydın, İbrahim gibi kendi ümmetini, İsa gibi kendi havarilerini yaratamazsa tımarhaneden başka seçeneği var mı? Yazar ve aydın mütefekkir bir dosta ihtiyaç duyar. Halkla bütünleşmek ister.

 

Yaşanabilir bir ülkede konuşulabilir bir dil kurmak yazar ve aydının ev ödevidir. Bir aydının, bir yazarın ve bir insanın yaşadığı ülke, özlem duyuyorsa ancak onun vatanıdır, orada oturabilir, orada yaşayabilir.

 

Bir ülkenin insanlık anlayışı çöplerine attıklarından, günlük yaşamından, ortadan kaldırılmasını zaruri gördüğü şeylerden anlaşılabilir. Fransa Sartre’dır, denir. Bu ülke kim? Kendisini ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokacak, küresel insan ve toplum kavramları adına kabullenilmiş gerçekleri ve bu gerçeklerden kaynaklanan davranışların tümünü sorgulayacak bir adam bulabilir miyiz? Böyle bir adam olabilir miyiz?

 

Sartre’a göre yazar kalemini kolonyaya batırıyorsa züppedir.  Ya ihtiyar kart bir züppe, yada genç küçük bir züppe. Bu züppeler hakikati arayan insanlara patronlar sunuyorlar. Bu şizofreni içerisinde, ben neyi yazabilirim? Yazar neyi yazabilir? E.M. Cioran’ın dediği gibi, sabahın beşinde bir genelevin halini görmemiş kimseler, bu dünyanın hangi bezginliklere doğru yol aldığını bilemezler.

 

E. M. Cioran’ı anarken önceleri şöyle yazmıştım. Bu vesileyle tekrarlamış olayım. Bunları düşündükçe yazası gelir insanın. Yazmak için görmek gerekir. Görmek için bakmak. Bakmak, duymak ve hissetmek. İnsanların arasına katılmak gerekir. ‘İnsanlarla düşüp kalktıkça’ iş tersine döner; ‘düşüncelerimiz kararır; ve bunları aydınlığa kavuşturmak için yalnızlığımıza döndüğümüzde, düşürdükleri gölgeyi buluruz.’ İnsanlarla hemhal olmak acıları arttırırken düşünceleri karartır. Sonra bir daha kurtulamazsınız bu karanlıktan. Yalnızlığınızda dahi gölge olarak sizi takip eder.

 

Gerçeği en yalın haliyle yazmak ruhun karanlık dehlizlerinde mayalanmış bir usareyi tecessüm ettirmek değil midir? Bu dehlizlere ışık vurmaya başlayınca mahremin esrarı kaybolur adeta. O zaman edebiyatı bırakmak gerekir. Çünkü geride sadece ‘anlaşılır iç çekişler, kendiniz olmayı reddedişinizin zavallı kırıntılarını bırakırsınız.’

 

‘Derin’ olmak kolaydır; kendimizi kusurlarımızın içinde boğulmaya bırakalım yeter. ‘Her şeyi yıktıktan sonra kendini de yıkmayan bir kitap [yada bir yazı], bizi beyhude yere azdırmış olur.’ Bir eser bekasını korumak istiyorsa acımasız olmak zorundadır. Nümayişler ve hamaset zamanın makberinde böceklere ziyafet olmak kaderinden kurtulamaz. ‘Ölümü solumuş kişi için, kelamın kokusu ne perişanlıktır!’ Ve bütün eserler ‘taklit parıltılarıyla, ezbere ürpertiler ve yağmalanmış vecdlerle hazırlanmıştır.’ Her eser bir evren olur. Sınırlayıcı ve zorlayıcı. Kendini bile yıkmayı öğreten esere perestiş edilmeli. Ancak bu esere tahammül edebilir ölümü solumuş kişi. ‘Özü gereği sözü uzatan edebiyat,’ ne acıdır ki ‘kelime kanseriyle geçinir.’ Fikirlerin tarihi çoğu zaman ‘yalnızların kininin tarihidir.’ Kahramanlar ayakta ölür. Yatakla bağdaşan tek kahramanlık uykusuzluğa müptela olmaktır.

 

‘Bir virgül için ölünen bir dünya’ hayal ediyordu Cioran. Bütün büyük yazarlar gibi. Yani peygamberane konuşan yazarlar. Kelam acı vericidir. Kalem ise kağıtta denenen bir kılıçtır. Yaralar. Dünyada bir tek ‘kötü şairlerin özgür olduğunu’ söylerken bitip tükenmek bilmez ironisini sonsuza bir kez daha haykırıyordu Cioran. Bitip giden aşkların derin ağırlığıyla irkildi. Öyle ki; bunun zengin bir felsefi sınav olduğunu düşündü. Bir berberi Sokrates yapacak derin bir sınav.

 

Dünyanın bütün kurumları ve kuruluşlarıyla akıl dışılığı yaygınlaştırdığı bir ortamda ben bu bezginlikleri görebilir miyim? Eğer görme imkanı elde edebilmişsem bunları korkmadan, ürkmeden yazabilir miyim? Hem benim yazacaklarım daha önceden yazılmamış, kitaplarda anlatılmamış bir şey olabilirler mi? Bunların hiçbirisinden emin değilim? Belki de yazmadan edemediğim için yazıyorum.

 

Bütün bunlarla beraber bu ilk yazı vesilesiyle kendimle bu yazıyı okuyacaklar arasında bir köprü kurmak yoluna girmiş oluyorum. Bu köprünün bir tarafında ben varım. Benim açımdan köprünün diğer tarafı muhatapsızdır. Muhatapsızlık içerisindeki bir muhataba sesleneceğim. Bu yazılanlardan sadece ben sorumlu olmayacağım. Bu sorumluluğu paylaşmaya gönlü el verenler ile birlikte bir yol yürüyeceğiz. Belki bir adım belki bin adım. Bir adım da olsa bin adım da olsa, ortak bir kelime ile birbirimizi anlayabilirsek yolun ne kadar sürdüğünün hiçbir önemi olmayacak.

 

“Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi / taşınacak suyu göster, kırılacak odunu / kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde / bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin / tütmesi gereken ocak nerde?” [İsmet Özel]

 

 

www.islahhaber.com


         -        

 


Bu Yazı 13490 defa okunmuştur
 

 Bu haber için toplam 202 yorum yapılmıştır...

 

BU KATEGORİDEKİ DİĞER ESERLER

‘Hangi Suyun Sakasıyım Ya Rabbelalemin’ / Dr.Mustafa YILMAZ
Kış Ruhu, Sürgün ve Said’i Hatırlamak / Dr. Mustafa YILMAZ
 
 
 
 

 

nike huarache Scarpe Abbigliamento Asics nike blazer michael kors Adidas Scarpe Ray ban nike flyknit longchamp scarpe converse nike free air jordan scarpe da calcio nike cortez Cinture air max new balance Scarpe nike roshe louis vuitton Ray ban adidas oakley converse Scarpe Adidas scarpe Nike Adidas superstar air max
new balance nike air max adidas nike roshe michael kors air max nike free nike blazer new balance oakley converse Scarpe Adidas nike huarache Scarpe Ray ban scarpe converse Adidas Scarpe Abbigliamento Asics Scarpe air jordan scarpe da calcio nike free nike cortez nike flyknit

www.aliseriati.com         www.aliseriati.net        www.aliseriati.org

NETWOR YAZILIM