Keskin zekâ… Ve bilge. Döneminde İran’ın en eğitimli yurttaşı ve en vicdanlı vatandaşlarından biriydi. Büyük parantezdir kapanmayan. Çölde bir sesin kaynağı gibidir. Yaşını başını almış bir aristokrattır. Yakın zamanlar İran’ının Gogol’udur o. Büyük ölçüde teatral bir insandır. “İranlılığımız Müslümanlığımızdan ayrılamaz” der. Onun devrilmesinden sonra ortaya çıkan bütün muhalefet hareketlerinde az çok izi ve etkisi vardır… O Muhammed Musaddık’tır. Musaddık hükümeti İran’daki en demokratik hükümettir devrildiği zamana kadar. Mahatma Gandi Hindistan bağımsızlığı için ne demekse Musaddık`ın İran için ifade ettiği anlam da odur.
İRAN’A DÖNDÜKTEN SONRA
İranlı bir devlet görevlisinin oğluydu. Babası otuz yıl İran’da maliye bakanlığı yaptı. Annesi devrilen Kaçar Hanedanı’na mensup bir prenses idi. İsviçre`de Lozan Üniversitesi`nde hukuk doktorasını tamamlayan ilk İranlıydı. Uzun boyluydu, zayıftı… Uzun kolları vardı. Bünyesi zayıftı. Düşmanlarının akbaba gagasına benzettikleri haşmetli bir burnu vardı. 1914`te İran`a döndükten sonra çeşitli devlet görevlerinde bulundu. Valilik yaptı. Zekâsının parlaklığı ve dürüstlüğü ile dikkat çekti. 1921`de düzenlediği darbeyle yönetimde güçlü bir konuma gelmesinden sonra, önce maliye bakanlığı, ardından da kısa süreyle dışişleri bakanlığı görevinde bulundu. 1923`te Ulusal Danışma Meclisi`ne seçildi.
ÖNCE MÜSAMAHA GÖSTERDİ
Meclis’te şaha karşı çıkan dört er kişiden biriydi. Rıza Han`ın 1925`te kendisini şah ilan etmesine karşı çıkması bütün görevlerinden uzaklaştırılmasına neden oldu. Tabii bu sürece yayılarak oldu. Rıza Şah önce ona müsamaha gösterdi, yumuşak davrandı. Baktı bir değişme yok 1928 yılında onu bütün görevlerinden uzaklaştırdı. Ümit vadeden siyasi kariyeri bitmiş gibi görünüyordu. Kendi memleketi Ahmedabad’da içi kanayarak sessizce yaşadı. Hukuk kitapları okudu ve birkaç yüz köylünün iyi kalpli toprak ağası oldu. Rıza Şah`ın 1941`de oğlu Muhammed Rıza Pehlevi lehine tahttan çekilmek zorunda kalmasının ardından ve İkinci Dünya Savaşı’nın bitişiyle birlikte bütün dünyada olduğu gibi İran’da da yeni ihtimalleri içinde barındıran fikri dalgalanmalar yaşandı.
BİRKAÇ KEZ BAYILDI…
Musaddık, bu dönemde yeniden siyasete döndü. 1946, 1948 ve 1950’de diğer bütün adaylardan daha fazla oy olarak parlamentoya seçildi. Omzu sanki ülkesinin yükü altında ezilmiş gibiydi. Gözleri çukur kafası dazlaktı. Çoğu zaman hastaydı. Ziyaretçilerini bu nedenle çoğu zaman yatağında karşılardı. Halkın acısını anlamakla kalmıyor aynı zamanda paylaşıyordu. Meclis’te halkının geri kalmışlığına dövündüğü duygusal konuşmalar yaparken yanakları ıslanırdı. Öyle ki bu konuşmaları sırasında birkaç defa bayılıp yuvarlanmıştı. Newsweek ona “baygın fanatik” adını takmıştı bu nedenle. Yaptığı bütün meclis konuşmalarında iki hususu dile getirirdi: İlk olarak, şah, İngiltere kraliçesi gibi, sadece sembolik bir makama sahip olmalıydı. Siyaseten güçsüzleştirilmeli bunun için de yetkileri elinden alınmalıydı. İkinci olarak, İran petrolü üzerinde söz hakkı İranlıların olmalıydı, Britanya petrol şirketlerinin değil.
İNGİLİZLERE KARŞI MUHALEFET
Tarihe baktığımızda, emperyalist ülkelerin leş bekleyen akbabalar misali bütün Ortadoğu`da olduğu gibi, İran`ın üzerinde de sürekli dönüp durduğunu görüyoruz. Nobel Barış Ödülü sahibi İranlı hukukçu Şirin Ebadi`nin dediği gibi, "İran`ın keşke petrol yerine suyu olsaydı. Batılılar İran`ı belki o zaman rahat bırakırdı..." O yıllarda İran dünyanın en önemli petrol üreticilerinden biri haline geldi. Ama kârının neredeyse tamamı İngiliz şirketine gidiyordu. Musaddık, Meclis’teki Petrol Komitesinin başkanıydı. Sovyetler Birliği`ne, İran`ın kuzeyinde petrol çıkarma ve arama hakkı tanınmasına karşı başarılı bir muhalefet hareketi yürüttü. Ardından İngilizlere ait Anglo-Iranian Oil Company`nin İran`daki tesislerinin millileştirilmesi çağrısında bulunarak, milliyetçi çevrelerde büyük saygınlık kazandı.
MİLLELEŞTİRME HAREKÂTI…
İran, 20. yüzyılın ilk yarısında Rusya ve İngiltere arasında parsellendi. Rıza Şah bu parsellenen ortamda gün geçtikçe Amerikancı bir çizgiye yerleşti. 1944 yılında Başbakan Muhammed Said, ABD ile bir petrol imtiyazını görüşürken Sovyetler de anında bir imtiyaz anlaşması talep etti. Said’in Sovyet Rus talebini reddetmesi üzerine Sovyetler, uzun zamandır geliştirdiği Tudeh hareketini devreye soktu. Tudeh taraftarları hükümet aleyhinde gösteriler yaptı. Gösteriler hükümet bunalımını ve Said’in devrilmesini beraberinde getirecek kadar etkili oldu. Musaddık`ın hazırladığı İran petrollerinin millileştirilmesini öngören yasa tasarısı 1951`de meclisten geçti ve Şah, Meclis’in bu kararıyla daha da güçlenen Musaddık`ı başbakanlığa getirmek zorunda kaldı. 1951`de " Yılın Adamı " olarak Time dergisine kapak oldu. Dünyanın en önemli kişisi haline gelen Musaddık’ın yılın adamı seçilme sebebi şöyle açıklandı: “En iyi ya da en kötü ya da en güçlü olduğu için değil, karanlıktan gün yüzüne çıkışı büyük karışıklık yarattığı için.”
FENA HALDE RAHATSIZ ETTİ
Musaddık yeni kurulan petrol şirketleri heyetinin başkanlığına Tahran Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nin dekanı olan ve 1979 devriminden sonra İran’ın ilk Başbakanı olan Azerbaycan kökenli Mehdi Bazergan’ı getirdi. İran petrollerini millileştirilince yabancı şirketlerin imtiyaz haklarını içeren anlaşmalar iptal edildi. Bu durum, Batı`yı ve özellikle de yavaş yavaş küresel egemenlik peşinde koşmaya başlamış çokuluslu şirketleri fena halde rahatsız etti. Bunun önüne geçilmesi için Batı`nın çıkarlarını kollayacak totaliter bir rejim gerekiyordu. Niye öyle yaptın Musaddık, homurtuları yükselmeye başladı. İngiltere ise durumun ciddiyetini zamanla kavradı. Hindistan’dan sonra en kârlı varlığını kaybetmek üzereydi. Önce ne yapacağını bilemedi. Ama şu iki hususu biliyordu: Musaddık’a rüşvet verilemeyeceğini, gözünün korkutulamayacağını da biliyordu. Katıksız emperyalist Churchill İran’ı abluka almak için her yolu denedi.
BÜTÜN YOLLAR DENENDİ
Abadan’daki teknisyenleri ülkesine çağırdı. Başka ülkelerden teknisyenlerin İran’a gidişini engellemek için dünya çağında kampanya başlattı. Petrol şirketlerini İran’ın üretebileceği petrolleri almamaya ikna etti. Her ihtimale karşı petrol almak için Abadan’a gelebilecek tankerleri engellemek için bölgeyi denizden ablukaya aldı. İran’ın Londra’daki nakit hesaplarını dondurdu. Birleşmiş Milletlerin İran’a baskı uygulamasını istedi. Bu tedbirler İran’a zor zamanlar yaşattı. Millileştirme kararı İran`da giderek derinleşen bir siyasi ve ekonomik bunalıma yol açtı. Fiyatlar yükseldi, işsizlik baş gösterdi ve yiyecek bulmak güçleşti. Musaddık ve İran halkı ise ödün vermeksizin kararlarının arkasında durdu. Elitlerin ve Batılı güçlerin Musaddık yönetimine tepkileri yoğunlaştı.
KARAR VERME YETKİSİ İRAN’A AİT
İngilizler çok geçmeden İran petrol pazarından çekildiler. Musaddık`ın İran petrolü için yeni pazarlar bulmada karşılaştığı güçlükler ekonomik sorunları daha da derinleştirdi. İngiltere askeri müdahale de bulunmayı düşündü ama ABD Başkanı Truman’ın bu operasyona sıcak bakmamamı üzerine bu seçenek devre dışı kaldı. Truman, “kalın kafalı Britanyalı” olarak andığı İngilizlerle Musaddık arasında arabuluculuk yapmaya başladı. 15 Ekim 1951’de BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmada “İran’ın toprakları, nehirleri ve dağları gibi petrol kaynakları da İran halkının mülküdür. Onunla ne yapılacağına sadece İranlıların karar verme yetkisi vardır” diyen Musaddık`la ciddi bir iktidar mücadelesi içine giren Şah, Ağustos 1953`te başbakanı görevden alma girişiminde bulundu. Ama Musaddık yanlılarının başlattığı kitlesel sokak gösterileri karşısında İran`dan kaçmak zorunda kaldı.
DEVİRME PLANI CIA’YA VERİLDİ
İran için özgürlük dönemi çok uzun sürmedi. Başta Washington olmak üzere kapalı kapılar ardında Mussaddık`ın devrilmesi planlanmaya başlandı. Britanyalılar, Musaddık’ı dize getirmek için önce Meclis üyelerine hükümete güvensizlik oyu vermeleri için rüşvet dağıtma seçeneği denendi. Bunu öğrenen Musaddık Britanya Büyükelçiliğini kapatıp diplomatları memleketlerine postaladı. İngilizler ümitsizce Truman’a yöneldi. Acaba CIA bu eski dosta iltimas yapıp Musaddık’ı devirebilir miydi? 1953`te ABD Merkezi Haber alma Teşkilatı (CIA) harekete geçti ve Mussaddık`a karşı darbe yapıldı. Darbenin planlayıcısı ve uygulayıcısı ABD başkanlarından Franklin Roosevelt `in ailesinden gelen CIA Tahran İstasyon Şefi Kim Roosevelt ile Şah`ın dostu ve 1991 Körfez Savaşı`nda ABD ordusunun Komutanı Norman Schwarzkopf `un babası General Norman H. Schwarzkopf `tu...
YÜZ KİŞİ HAYATANI KAYBETTİ
Plan tam istenildiği gibi uygulanamadı ama başarıldı. Musaddık’ı kötülemek için köşe yazarlarına para dağıtıldı. Mollalar ve parlamentodakiler de ihmal edilmedi tabii. Musaddık için Yahudi, homoseksüel ve hatta İngiliz ajanı bile denildi. Ardından kilit konumdaki subayların ve polislerin aklı çelindi. Sokak gösterileri tertip edildi 19 Ağustos 1953 akşamında birkaç bin kişi Musaddık’ın evinin önüne geldi. Askeri birlikler de geldi ve ateş açtı. İçerdeki korumlar da ateş açınca üç yüz kişi öldü ve Musaddık dönemi sona erdi. O sırada, nüfusun yüzde en az 95`i Musaddık`ı destekliyordu. CIA’nın yaptığı Ajax Operasyonu dünyayı şekillendirecek olan müdahalelere çağını başlatacaktı. Darbeden önceki günlerde İran`dan kaçmış olan korkak Şah Muhamed Rıza, Roma’da bir otelde yemek yemekteyken gazeteciler Musaddık’ın devrildiğini o haber aldıkları için otele akın ettiler. İlk önce konuşamayacak kadar afalladı, sonra şunları söyledi: “Biliyordum. Beni seviyorlar.”
ŞAH TAHRAN’A DÖNDÜ…
Birkaç gün sonra Tahran’a geri dönen Şah, İranlıların arzularının tersine iktidara oturdu. General Schwarzkopf da İran Gizli Servisi Savak`a eğitim verdi. Böylece, Batılı güçlerin İran`daki çıkarları garanti altına alındı. İran petrolü Batılı şirketler arasında yeniden paylaştırıldı. Sonraki yirmi yıl içinde de Ortadoğu petrolünün yüzde 65`i Amerikan şirketlerine geçti. Şah, küresel güçlerin desteğini arkasına alıp iktidarını pekiştirdi. Yabancı şirketlere petrol üretme ve işletme hakkı yeniden tanındı. Yani Batı amacına ulaşmıştı. Ülke petrol zenginiydi, ama toplumdaki refah düzeyi bir türlü artmıyordu. Zenginlik toplumun alt tabakasına yansımadığı gibi, yoksulluk sonucu dini etkinin giderek artması, sıkıntılı bir sürecin de başlangıç noktasını oluşturdu. Şah Pehlevi 1953`ten sonra ülkede katı, baskıcı politikalara hız verdi. Sorunları çözmek yerine, toplumsal baskı uygulama yoluna gitti. Bu süreç 1979’a kadar devam etti.
Kaynak: